sohbetreklam

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - xtc14

Sayfa: 1 [2] 3
16
Forum Sohbet / Ailedeki Sırların Hastalıklı İletimi
« : 01 Eylül 2021, 20:58:54 »
Çocuklarımıza bildiklerimizden bahsetmek ve bilmediğimizi, bilemediğimizi söylemeyi bilmek onları önceki kuşaklardan gelen istenmeyen heyecanlardan korumak için en iyi yoldur.

Sırların büyük bölümü aşılamamış bir travmaya bağlıdır. Kişisel bir travma; yas, taciz tecavüz veya çocuk düşürme gibi olabildiği gibi toplumsal bir travma; doğal afet, terörist saldırı ya da savaş, göç gibi söz konusudur.

Ruhsal sistemimizi sindirim borumuza benzetirsek, yutulan besinler sindirmek için parçalanır ve bu parçalar yeni sentezler için temel maddeler gibi kullanılır. Aynı biçimde dünya deneyimlerimizi de sindirebilmek için onları parçalara indirgemeriz ve yeni deneyimlerimizle de bu eski tecrübeleri ilişkilendiririz. Çünkü yaşanılan bazı durumlar alışılmadık olaylardan oluşur. Ruhsal sindirimi de kolay olmayacaktır. Başımıza geldiğinde ise ona ruhsal bir karşılık vermek gerekir. Buna psikanalizde simgeleştirme kapasitesi denir. Bazen simgeleştirmek yani; yaşanılan olayların sözcüklere, tasarımlara dökülmesi zorlaşır. Organizma bir sahteliğin içine girer. Ruhsal olarak anlam bulunamaz. Şimdiki stratejisi ise yaşanılan zorlukları halının altına süpürmek gibi gözükecektir.

Bu bahsedilen zor durumu saklamanın en iyi yöntemi ise gömme dolap, sandık gibi hızlı ve o an iyi hissettiren çareler olacaktır. Onaylanmayan ne varsa onu bir kenara koyuvermek sıkıntıya çare olur gibi gözükür.Doğal bir afet, savaş sahneleri, tecavüzler sözcüklerle simgeleştirilemeyecek bir dünya deneyimi olduğunda, imgelerle tutumlarla ve jestlerle simgeleştirilmiş olacaktır. istanbul escort Yavrusuna gülerek bakan bir anne birden gülmeyi keser, tv izlerken çocuğunu şefkatle tutan baba bir anda sertleşir. Sizce bunlar nedensiz midir? Tutum, mimik, davranış ve ses tonundaki böylesi ani değişimlerin belirli bir nedeni olsa gerek. 

PEKİ BU BİR KADER MİDİR?

Bu durum bir kader değildir. Eğer travma yaşamış bir ebeveyn çocuklarıyla birlikte olduğunda bu sırrın varlığından söz edebilirlerse, bu yaşanılan şeyin yalnızca onu ilgilendiren bir durum olduğunu düşünmeye davet ederse yukarıdaki durumlar ve hastalıkların riski hiç kuşkusuz azaltılmış olacaktır. 

Bir ergen psikoterapiye çıplak ayak fobisi yüzünden gelmişti. Çıplak ayak görmekten ve düşünmekten inanılmaz korkuyordu. Yapılan ebeveyn görüşmesinde 6 yaşındayken aynı evde oturan dede kendini asmıştı. Bu olay küçük kızdan saklanmıştı ama aileyi saran bu duygu yükünü çocuk hissetmişti. Bu yoğun duyguları duyduğu kelimelerin parçacıklarına bağlayarak bastırmaya çalıştı. Duyduğu kelimeler arasında asılmış kelimesinin harflerini henüz bu kelime sözcük dağarcığında olmadığı için içindeki 2 harfi iyi bildiği çıplak ayak sözcüğüne bağlamıştı. Bu küçük kız bütün kaygısını çıplak ayaklara odaklayarak büyümüştü. Terapide çözülmese bu sırlar ne mi olurdu? Çıplak ayak fobisi olan bir anne bebeğinin ayaklarına nasıl bakar nasıl yıkardı? Ona yürümeyi nasıl öğretirdi dersiniz? Böyle bir bebek beden imgesi bozuklukları ya da yürüyüş kusurları dahi gösterebilirdi.

BİR ÇOCUK AİLE SIRRIYLA YÜZ YÜZE GELİNCE HANGİ TEPKİLERİ GÖSTERİR?

Çocuk anne babasında bazı belirtilerle karşılaştığında bunların kökenini sorgulayacaktır. Bilinmeyen topraklardaki bir kaşif gibi deneme ve yanılmalarla yoklayarak ilerler ve engellenemeyecek olanı anlamaya çalışır. Böylece çocuk, 4 olası psikolojik tutuma yönelebilir.

    Öncelikle bu grup, anne babasını bunaltan ıstırabın sorumlusunu kendisi olarak görür. Bu durum sıklıkla küçük çocuklarda daha çok geçerlidir. Çocuk, yaşamının ilk yıllarında, aslında onu çevreleyen yetişkinlerin kaygılarının merkezi olmaya gönüllü gibidir. anadolu yakası escort Sorun şudur ki kendini ebeveynlerinin ıstırabıyla suçlu hisseden çocuk bunu yatıştıramaz. Ve bu döngüye başkalarının da acısını yatıştırma yolu ile giderebileceği sanrısına düşerek devam eder. Bu insanlar sıklıkla kendilerini suçlayan eşlerle evlenirler.

Bu çocuklar, sırrın varlığını yok sayan ve onlara durumun onların gördükleri, duydukları ya da sezdikleri gibi olmadığını söyleyen anne babalarla karşılaştıklarında kendi yeteneklerine olan güvenlerini kaybederler. Ve bu durum da çeşitli eğitim sorunlarına da yol açabilir. Daha sonra ise otoriteyi anne babalarından devralan her zaman haklı olduğunu düşündükleri için itaat eden , öyle ki köle gibi davranan yetişkinler haline gelebilirler. Aile sırlarının bir sonucu da böylece aşırı uyum sağlamadır.

Bu tepkilerle karşılaşmamak adına anne babalar, çocuklarına  “her şeyi açıklamak için”  değil ama eğer acı çekiyorlarsa bunun onların suçu olmadığı konusunda ikna etmek için kendilerine acı veren sorunları onlarla konuşmalıdırlar. Ayrıca, anne babalar sorunlarından erken söz ederek kendileri de o konuyu ele alacakları sözcüklere yavaş yavaş alışırlar ve çocuk her şeyi anlamak için yeteri kadar büyüdüğünde sözcükler dudaklarına kolayca gelir.

ÇOCUKLARA AİLENİN SIRLARINDAN NASIL SÖZ EDİLMELİDİR?

Yıllardır özenle korunan bir sırdan ebeveynler, çocuklarına söz etmeye karar verdiklerinde elbette söz konusu olan  “her şeyi söylemek ” değildir.

Çocuklarıyla acı verici bir sırrı konuşacak anne babaların öncelikle bundan onların sorumlu olmadığı konusunda ısrarcı olmaları önemlidir. şerifali escort Ve pek tabi bunun için, ondan bugüne kadar saklanmış olan gerçeklik , ona bir  “sır” olarak değil, onunla konuşulması zor ama istediği bilgileri vermek için anne babasının hazır olduğu bir olgu gibi sunulmalıdır. Yetişkinin hakim olduğu bilgileri bir kerede vermek gerekmez , yalnızca ona sorgulama ve anlama özgürlüğüne sahip olduğunu açıklamak gerekir.

Bir örnek verelim; babası tarafından erken yaşta cinsel anlamda kötü muameleye maruz kalan bir kadın çocuğuna bunu nasıl açıklamalıdır?

“Deden ve bizim hep beraber olduğumuz zamanlarda fark etmişsindir ki büyükbabanla benim aramda sıkıntılı bir durum var. Bazen birbirimize düşmanca bir şekilde baktığımızı fark ettin ve ikimiz arasında çoğu zaman gerginlik var. Gördüğün hayal değil, gerçek. Hislerinden emin olabilirsin. Ama bil ki bu durum seninle ilgili değil. Bu durumla senin hiçbir ilgin yok. Bu uzun zaman önce bizim, dedenle benim, atlattığımız sorunlarla ilgili. Ve durum sen doğmadan çok önce olduğu için bu durumun seninle ilgisi yok.”

    Böylece, çocuk sonunda annesiyle dedesi arasında hissettiği ve anlayamadığı sorunların hayal gücünün ürünü olmadığına dair doğrulanmış olur. Bu ona hislerinden vazgeçmemesini, sezgilerinin güçlü olduğuna dair kanıt da vermiş olur. Bu açıklama bir süre yeterli olsa da daha sonrasında da ne tür bir  “sorun”un olduğuna dair sorular başlayacaktır. Buradaki açıklamada çocuğun bildiği yoldan giderek açıklamayı yapmak olacaktır.

Ama oldukça açıktır ki böyle bir tutumu benimsemek için, bir anne baba önce kendi üzerinde yoğun bir çalışma yapmalıdır. Yaşamış olduğu korkunç olaya alışması ve ayrıca ondan kolayca söz edebilmek için sözcükler bulmayı öğrenmesi gerekir.

BİR SIRRIN KURBANI OLDUĞU HİSSEDİLDİĞİNDE NELER YAPILMALIDIR?

Bizden bir şeyler saklamıyormuş gibi gelen anıları bulmak için belleğimizi sorgulamamız gerekir. Bu çaba bir sırrı açığa çıkarmasa da en azından sırrın etkisi altında kişiliğimizde ortaya çıkan bozulmaların tarzın üzerine bizi bilgilendirir. ümraniye escort Bu farkına varış temeldir. Çünkü daha sonra çocuklarımıza kendi sıkıntılarımızla zarar vermemizi engelleyecektir.

Bu bakış açısına göre, her zaman bilinmelidir ki, önceki kuşaktan gelen acı bir sırrın olduğu ailelerde , çocuklar anne babalarının acılarını uyandırmaktan korktukları için bütün sorularını susturmakla bulurlar çareyi. Tersine , anne babaların çocuklarına bundan sorumlu olmadıklarını anlatarak , kişisel acılarını ortaya koydukları ailelerde ise çocukların akıllarına gelen soruları sormakta kendilerini daha özgür hissederler.

17
Forum Sohbet / Kaygı bozuklukları türleri ve tedavisi
« : 01 Eylül 2021, 20:58:44 »
Kaygı; sıkıntı, huzursuzluk, kötü birşey olacak mı endişesi ve fiziksel belirtilerin de eşlik ettiği yoğun korku hali olarak tanımlanabilir.

Kaygı bozuklukları türleri ve tedavisi

Kaygı; insanın hayatını tehdit eden olaylar karşısında doğal olarak hissedilen ve tehlikelerden korunmak için önlem alınmasını sağlayan, insanın hayatta kalması için oldukça önemli, doğal bir duygu durumudur. Rahatsızlık verici olmakla birlikte kaygı bedenimizde bulunan alarm sisteminin aktive olmasına bağlıdır. Bu durum kişinin kendini korumasında oldukça değerlidir.

Kaygı Bozuklukları

Kaygı bozukluklarının temel özelliği, günlük hayatta kişinin kendini nedensiz ve engelleyemediği bir şekilde sürekli sinirli, gergin, huzursuz ve sıkıntılı hissetmesidir. Bu duygulara çarpıntı, terleme, titreme, tansiyonun yükselmesi, hızlı nefes alma, kas gerginlikleri, nefes almakta güçlük, boğuluyormuş hissi, mide bulantısı gibi fiziksel belirtiler de eşlik eder. Ayrıca kontrolü kaybetme, her an kötü birşey olacakmış hissi, uyku bozuklukları yaşanmaktadır. Kaygı bozukluğu tanısının konmasında en belirgin özellik, kişinin kaygı yoğunluğunun günlük hayatını etkilemesi ve mesleki ve kişiler arası ilişkilerde zorluklara yol açmasıdır. Bu özellik kaygı bozukluklarını normal kaygıdan ayırır.

Kaygı bozuklukları çoğunlukla ergenlik döneminde ortaya çıkar ve birçok yaşam olayının ortaya çıkmasına neden olur. Kaygı bozukluklarına toplumda oldukça sık rastlanır ve yaşam boyu kaygı bozukluğu yaşama oranı %25 civarındadır. Kadınlarda kaygı bozuklukları yaşanma oranı erkeklere göre daha sıktır.

Kaygı bozuklukları her biri kendine özgü özellikler taşıyan bir çok bozukluğu içeren tanı grubudur ve hepsinin en ortak özelliği hissedilen yüksek kaygıdır. Bu grubun içinde yaygın kaygı bozukluğu, panik bozukluğu, agorafobi, özgül fobiler, sosyal fobi, obsesif-kompulsif bozukluk, posttravmatik stress bozukluğu ve akut stres bozukluğudur.

Yaygın Kaygı Bozukluğu

Yaygın kaygı bozukluğu, sıradan günlük yaşam olaylarına karşı aşırı endişe, korku ve kaygı içindedirler. Kendilerine ya da sevdiklerine kötü bir şey olacağına dair kuruntular yaşamaktadırlar. Kaygının yoğunluğu ve sıklığı, korkulan olayın etkisine uygun değildir. Gerçekçi olmayan ve kişinin kontrol edemediği bu durumun tipik özellikleri huzursuzluk, konsantre olmakta zorluk, uyku bozukluğu, yorgunluk ve sinirli olmadır.

Yaygın kaygı bozukluklarında en önemli ruhsal süreç, kişinin çevre üzerinde kontrolsüzlük hissidir. Kişinin zihnini, kontrol edemediği olaylardan kaynaklanabilecek tehlikeler sürekli meşgul etmektedir. Sürekli potansiyel tehlike oluşturabilecek uyaranları takip eder ve tehlike oluşturmayan uyaranları ise dikkate almaz. maltepe escort Bu düşünce yapısı kaygı bozukluğu yaşayan bireylerde otomatikleşmiştir.

Panik Bozukluğu

Panik bozukluğunun temel özelliği aniden gelişen, beklenmeyen ve tekrar eden çok şiddetli panik atakların varlığıdır. Panik atak, çeşitli fiziksel ve duygusal belirtilerle yaklaşan bir tehlikenin olduğu duygusunun eşlik ettiği, sürekli olmayıp zaman zaman yaşanan, birkaç dakikada en yüksek düzeye çıkan yoğun korku, kaygı hissinin yaşanmasıdır.

Agorafobi

Agorafobi, tehlike anında kaçmanın/yardım almanın zor olabileceği yerlerden ya da utanacaklarını düşündükleri yerlerden kaçınmak, uzak durmaktır. Agorafobi, kaygı bozuklukları içinde en sık rastlananıdır.

Agorafobisi olan kişiler tipik olarak, asansör, otobüs, uçak, market, alışveriş merkezleri gibi kalabalık içinde olmak, araba kullanmak, otobanlar ve yüksek yerlerde bulunmaktan kaçınırlar. Bu kişiler evden hiç çıkmayabilirler ya da ancak yanlarında güvendikleri kişiler ile dışarı çıkabilirler. Genellikle panik ataklar ile birlikte görülmesine rağmen, agorafobi tek başına da görülebilir.

Tekrarlayan panik ataklar geçiren bazı kişiler bu atakları geçirdikleri mekanlardan uzak durmaya başlarlar.  Bu durum agorafobinin eşlik ettiği panik bozukluk olarak adlandırılır.

Özgül Fobi

Özgül fobi, belirli bir obje ve duruma karşı çok yoğun ve ısrarlı korku duyması ve bu durum ve objelerden kaçınmasıdır. kartal escort Kişi fobi yaratan obje ya da durum dan uzak olduğu sürece hiçbir sorun yoktur. Korktuğu obje ya da duruma maruz kaldığı zaman şiddetli derecede bir korku duyar ve panik atak formu alan bir kaygı yaşar.

En sık görülen fobiler, yükseklik, kapalı mekanlar, uçma, kan görme, yaralanma, iğne olma ve kedi, kopek, örümcek, yılan gibi hayvan fobileridir. Kişilerde bu korkular o kadar yoğundur ki, bu obje ve durumlardan kaçınmak için akıl dışı bir çaba sarf ederler. Örneğin, iğne olmaktan korktukları için ciddi rahatsızlıklarda bile asla iğne yaptırmamak ve hatta doktora gitmekten bile kaçınabilirler.

Sosyal Fobi

Sosyal fobisi olan kişiler, sosyal ortamlarda veya performans gerektiren (seminer vermek, konuşma yapmak gibi) durumlarda, küçük düşeceği, utanacağına dair akıl dışı, aşırı, inatçı bir korku duyması ve bu durumlardan kaçınmasıdır. Utandırılacaklarından ya da aşağılanacaklarından kaygı duyar ve sürekli hata yapacaklarına, iyi performans gösteremeyeceklerine inanırlar. Bu durumla başa çıkabilmek için her şeyi kusursuz ve mükemmel yapmaya çalışırlar. Bu nedenle sosyal ortamlarda davranışlarını kısıtlarlar ya da sosyal ortamlara girmekten kaçınırlar.

Sosyal ortamlarda bulunma ve performans gerektiren durumlarda ani kaygı tepkisi oluşur ve bu kaygı, panik atak formunda olabilir. Genellikle sosyal fobikler sosyal ortamlarda yüz kızarması, titreme, terleme, nefes alamam, ağız kuruluğu, bulantı, kalp atışlarının hızlanması, aniden idrara çıkma isteği ve bu kaygının ve fiziksel belirtilerin diğer insanlar tarafından fark edileceği ve küçük duruma düşeceği inancıyla ortamdan uzaklaşma, kaçma isteği duyarlar. Bunun sonucu olarak, kişinin iş, okul ve sosyal etkinlikleri olumsuz etkilenerek bu alanlarda sorunlar yaşamasına neden olur

Sosyal fobi genellikle, topluluk içinde konuşma, partiye katılma, yeni insanlarla tanışma, karşı cins ile tanışma/ konuşma, patron gibi statüsü yüksek kişilerle konuşma, telefonda konuşmak, bir iş yaparken (yemek yemek, yazı yazmak gibi) başka insanlar tarafından seyredilmek gibi durumlarda ortaya çıkar.

Sosyal fobi genellikle ergenlik döneminde başlar ve kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülür.

Obsesif-Kompulsif Bozukluk

Obsesyon saplantı demektir. Saplantılar, kişi tarafından anlamsız bulunan, istem dışı biçimde tekrarlanan, zihninden uzaklaştıramadığı inatçı düşünceler, dürtülerdir ve kişiyi ciddi şekilde rahatsız ederler. Bu düşünceleri ve dürtüleri akıllarından uzaklaştırmak, görmezden gelmek ve kurtulmak için tekrarlayan başka düşünce ve davranışlarla etkisiz hale getirmeye çalışırlar. Bu tekrarlayan düşünce ve davranışlara da kompulsiyon (zorlantı) denir.

Kompulsiyonlar, kişilerin tekrarlayan obsesyonlara yanıt olarak geliştirdikleri tekrarlayan davranışlar ya da zihinsel uğraşlardır. Kompulsiyonlarda amaç, rahatsızlık duygusunu geçirmek, korkutucu olayları önlemektir. Fakat önlemeye ya da geçirmeye çalıştıkları olay/durumla yapılanların bağlantısı gerçekçi değildir. Kişiler abartılı ya ada mantıksız olduğunu düşündükleri halde bazı belli davranışları tekrar ederler.Örneğin, evden çıktıktan sonra kapıyı kilitledim mi? düşüncesine takılıp defalarca dönüp kapıyı kontrol etmek ya da çocuğunun başına kötü bir şey gelmemesi için sayı saymak gibi, gerçekçi olmayan, tekrarlayan önlemler almak zorunluluğu hissederler. En sık rastlanan kompulsiyonlar temizleme, kontrol etme ve tekrarlayan hareketlerdir.

Obsesif-kompulsif bozukluğu olan kişiler, çoğunlukla bu durumda olmaktan utanır ve saklamaya çalışırlar. Toplumda sık rastlanılır, kadın ve erkeklerde görülme oranı eşittir. Ortalama başlama yaşı 18-30 arasıdır. Ancak erkeklerde kadınlara oranla daha erken başlayabilmektedir. Bununla birlikte yaşlılarda ve çocuklarda da görülebilmektedir.

KAYGI BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ NELERDİR?

Kaygı bozukluklarının oluşumunda birden çok faktörün etkili olabileceği bilinmektedir. Kişilik özellikleri, genetik yapı, öğrenme, son dönem stresleri gibi birçok faktör olabilir. Bunların bazen sadece biri bazen de birden fazlası bir araya gelerek kaygı bozukluklarının oluşumunda rol oynayabilir.

Her kaygı bozukluğunun nedeni farklı olabilir ve bazı durumlarda nedenini bulmak kolay olmayabilir.

Genetik Yapı

Kaygı bozukluklarında kalıtımsal özellikler etkili olabilmektedir. Ailesinde kaygı bozukluğu olan ya da herhangi bir ruhsal bozukluğu olan kişilerde kaygı bozukluklarının olma riski artmaktadır. Kaygılı, depresif, eleştirel, yüksek beklentileri olan, çocuğun kendisini ifade etmesine izin vermeyen, baskıcı ailelerde büyüyen kişilerde kaygı bozukluklarının ortaya çıkma ihtimali artmaktadır.

Kişilik

Bazı kişilik özelliklerine sahip olan bireyler kaygı bozukluklarına daha yatkındırlar. Çabuk heyecanlanan, sinirlenen, içine kapanık, utangaç, duygusal ve hassas kişilerin kaygı bozukluğu yaşama riski daha yüksektir.

Öğrenme

Kaygılandırıcı, korkutucu ya da sinirlendirici olaylar/durumlar karşısında bazı kişiler belirli bir tepki geliştirirler. maltepe escort Daha sonra benzer olay ya da durumlar karşısında aynı tepkiyi göstererek, kaygı hissedebilirler. Örneğin, bir sokak kopeği tarafından saldırıya uğramış olan bir kişi, evcil uysal bir köpekle karşılaştığı zaman bile aşırı kaygı, korku ve kaçınma belirtileri gösterebilir.

18
En İyi Mutfak Aletleri

Aletlerle çılgına dönmek elde değil. Pilav pişiriciler (teflonlar), mikserler, tost makineleri, düdüklü tencereler, havalı fritözler, hamur yoğurma makinesi, bakır kapkaçaklar vs. liste uzayıp gidebilir. Neredeyse her olası pişirme yöntemi veya yemeği için bir alet var günümüzde.

Bu cihazların birçoğunun avantajları olsa da, minimum düzeyde alet kullanmak istiyorsanız eğer şu üç cihaz en kullanışlı olanlardan sayılabilir.

1. Yüksek Güçlü Karıştırıcı

Özellikle smoothie'ler, salata sosları, şerbetler veya fındıklı sütler yapmak için kullanılan, malzemeleri tek tip bir sıvı halinde karıştırmak için kullanılır. Daldırma blenderimiz yoksa çorbaları püre haline getirmek için de kullanılabilir.

Karıştırıcılar söz konusu olduğunda, yelpazenin bir ucunda süper güçlü ve kaliteli olanlar vardır, ancak bunlar genellikle yüksek fiyata gelirler. Fakat uygun olanları da alınabilir. Karıştırıcılar veya genel olarak tüm cihazlar hakkında bahsetmeye değer iki önemli şey vardır:

Watt ne kadar yüksek olursa o kadar iyidir, çünkü bu fındık ve tohum gibi şeyleri karıştırmanın daha güçlü olacağı anlamına gelir.

Kaliteli olsun ama bir tane olsun ilkesini edinebilirsiniz, çünkü onu yıllarca kullanacaksınız. Mutfaktaki hayatımızı çok daha keyifli ve kolay hale getirecektir.

2. Yüksek Güçlü Bir Mutfak Robotu

Aldığım en sık sorulan sorulardan biri:

"Mutfak robotu yerine blender kullanabilir miyim?"

Blender ve mutfak robotu benzer görünüyor: bıçakları var, yiyecekleri karıştırıyorlar ama tamamen farklı amaçlara hizmet ediyorlar. escort bayan Blender, sıvı olan şeyleri karıştırmak içindir, mutfak robotu ise daha yarı katı olan şeyleri karıştırır. Bunlar bademyağı, tahin ve humus gibi kremalı soslar gibi şeyler olabilir. Bir mutfak robotu ile enerji topları, falafel, hurma ve kek gibi fındık bazlı tatlılar veya barların tabanını yapabiliriz. Hamur yoğurmak için bir mutfak robotu bile kullanabiliriz.

Özellikle çok yönlü olduğu göz önüne alındığında, bir mutfak robotu (belki de blenderden daha fazla) tavsiye edilmelidir!

Bir mutfak robotu ile evde kendi badem ezmesini nasıl yapacağınızı öğrenin !

3. El Blenderi

Stüdyo el blenderi üç parçadan oluşur. Biri çorbaları püre haline getirmek için kullandığımız daldırma blender. Bunlardan biri, hindistancevizi kırbaç veya beze yapmak için kullandığımız bir çırpma teli. Son olarak, favorimiz mini mutfak robotu. Bu bölmeyi az miktarda sos, pesto veya kremalı guacamole yapmak için kullanıyoruz. Bu şeyin faydaları şunlardır:

    Hepsi bir arada: Bu üç özellikle birlikte, her alanda çok kullanışlıdır!

    Kompakt: küçüktür ve neredeyse hiç yer kaplamaz.

    Temizlemesi kolay: Özellikle küçük bir şey yaparken büyük bir mutfak robotunu temizlemek istemiyorsak, temizlemesi çok kolaydır.

    Uygun fiyatlı: Nerede bulursak bulalım, tüm set oldukça uygun fiyatlı olma eğilimindedir.

Tefal marka Hollanda'daki yerel bir dükkandan aldım ve Amazon.com üzerinde bulamadım ama yakın bir eşdeğer şudur el blenderi koios tarafından.

Mutfak Alet ve Ekipmanlarının Temelleri

Aletler bir yana, neredeyse her gün kullandığımız iki temel ekipman parçası daha var.

4. Yıllarca Kullanabileceğiniz Çelik Tencere

    Çok yönlü: Köriler, makarnalar, çorbalar veya hemen hemen her şeyi yapmak için kullanıyoruz! Ayrıca hem ocakta hem de fırında kullanılabilir.

    Yapışmaz:  Yapışmaz taban, pişirmeyi ve temizlemeyi çok daha kolay hale getirir!

    Açık renk: İçi açık bir renktir, bu nedenle işlerin çok çabuk kızardığını anlamak kolaydır.

    Isıyı tutar: ve dökme demiri göz önüne alındığında ısıyı gerçekten iyi tutar.

    Ömür boyu garanti: Yıllarca kullanacağımız mutfak parçalarından biridir.

Tencerenin ağır olduğunu ve kulpların ısınabileceğini belirtmekte fayda var; bu kombinasyon bazen başa çıkmayı zorlaştırabilir. Yine de kulplar geniştir, bu nedenle bazı fırın eldivenlerini kullanırsak taşıması kolaydır.

5. Keskin Bıçaklar

Hemen hemen her şey için kullandığım iki bıçak türü var:  Sebze ve kuruyemişleri doğramak için şef bıçağı ve  meyve kesmek için soyma bıçağıdır. anadolu yakası escort Gerçekten iyi bir bıçak bileyici almayı da düşünün çünkü sebzeleri, özellikle de tatlı patates veya kabak gibi şeyleri keserken keskin bıçaklar her şeyi değiştirir. Ayrıca kör bir bıçakla kesmek daha tehlikelidir.


Yukarıdaki 5 öğenin listesi: blender, mutfak robotu, el blenderi, çelik tencere ve bıçaklar, yeni başlayan herkese tavsiye edeceğimiz 5 temel öğedir. Bunlar en sık kullandığımız ve mutfakta yemek yapmayı çok daha zahmetsiz ve keyifli hale getiren araçlar.

Bu 5'in yanı sıra, diğer birkaç mutfak eşyası da değinilmeyi hak ediyor:

Kahve Öğütücü

Adından da anlaşılacağı gibi, kahve öğütücüyü kahve öğütmek dışında keten tohumunu öğütmek için de kullanabiliriz.  Keten tohumu öğütüldüğünde, daha hızlı sertleşebilir veya kötüleşebilir, bu nedenle bir seferde yalnızca küçük bir miktarı karıştırmak en iyisidir. Kahve öğütücü bu işi gerçekten iyi yapıyor.  Bu zorunlu bir makine değil, çünkü kahve veya diğer malzemeleri öğütülmüş olarak satın alabiliriz. Ancak tazeliğin veya besinlerin yeni öğütüldüğündeki tadının çok daha iyi ve keyifli olabileceğini biliyoruz.

Sarımsak Ezici

Toz sarımsak ve ezilmiş sarımsak tariflere farklı bir lezzet katıyor. Acelemiz olduğunda hızlıca yemeklere eklemek için sarımsağı ezebiliriz. Sarımsakları bir şef bıçağıyla doğrayabiliriz, ancak bazen sadece sarımsak kırıcı ile işi çabucak bitirmek isteyebiliriz.

Tahta Kaşıklar ve Silikon Spatulalar

Tahta kaşıklar ısınmaz ve tencerenizin içini çizmez. Birkaç taneye sahip olmak kolaylık sağlayabilir.

Silikon spatulalar, yiyeceğin her son parçasını çıkarmak istediğimizde, mutfak robotunun içini temizlemeye gerçekten yardımcı olur. Ayrıca  kek hamuru gibi yapışkan bir karışım yayarken de gerçekten yardımcı oluyor.

Ölçü Kapları ve Kaşıkları

Birçok ülkenin yiyeceklerini bardak ve kaşık kullanarak ölçmek yerine kullandığını biliyoruz, ancak bazı ölçü kapları ve kaşıklarının elinizde olması gerçekten kullanışlıdır.

Hava Geçirmez Kaplar

Artık yiyecekleri, hazırladığımız malzemeleri veya dondurucudaki şeyleri saklamak için hava geçirmez kaplar kullanıyoruz. Ayrıca işe veya okula öğle yemeğini getirdiğimiz zaman için harika bir yemek kabı. Hava geçirmez olmaları yiyecekleri daha uzun süre taze tutar  ve dökülmeleri önler.

Kesme Tahtaları

Kesme tahtalarımızı sadece kesim için kullanmıyoruz. Bunları servis tabağı ve sıcak yemeklerin dinlenme yeri olarak da kullandık. İşte kesme veya servis için bazı benzer tahtalardır.


Su Isıtıcısı

Ocakta bir tencerede su kaynatabilmemize rağmen, bir su ısıtıcısı hızlıdır. Su kaynadığında çoğu kapandığı için bebek bakıcılığı yapmamıza gerek yok. avrupa yakası escort Ayrıca, suyu önceden kaynatmak için bir su ısıtıcısı kullanmak, makarna gibi kaynamış su gerektiren tarifler için pişirme süresini kısaltmaya yardımcı olur.

Tencere ve Tavalar

Kızartmalarımız veya pankek gibi tavada kızartma gerektiren herhangi bir şey için geniş tabanlı bir tava kullanırız. Ayrıca, bir veya iki porsiyon çorbayı yeniden ısıtmak için kullandığımız daha küçük bir tenceremiz de olmalıdır.

19
Hepimizin gündelik hayatta yapmaktan hoşlandığı davranışlar ve faaliyetler vardır. Birbirinden farklı olan bu davranışlar, kimseye zararı yokmuş gibi görünse de bazen başta kişinin kendisi için zararlı bir davranışa dönüşebilir. Peki, bu gündelik davranışları ne zaman anormal olarak tanımlayabiliriz? Bir davranışın anormal sayılabilmesi için bazı ölçütlerden geçmesi gereklidir. Bunlar, olağandışı olmak, sosyal sapkınlık, gerçekliğin hatalı algılanması ve yorumlanması, belirgin kişisel sıkıntı, uyumsuz ya da kendini engelleyen davranış ve tehlikeli olmasıdır. Fakat bunların hepsi tek başına bir davranışa anormal dememiz için yeterli değildir. Normdan sapmış, kişinin işlevselliğini bozan, kişide belirgin bir sıkıntı/duygular yaratan ve kişinin kendisi veya başkaları için zararlı olan davranışlar anormal olarak değerlendirilir. Aynı zamanda davranışların bağlamını da değerlendirmek gerekiyor. Yani, bir davranışın yoğunluğu, sıklığı ve sürekliliği de anormallik değerlendirmesi için önemli kriterlerdendir. Özetle anormal davranış, bağlamla uyumsuz olmalı, belirli bir süreye yayılmış olmalı, yoğun bir biçimde hissediliyor olmalı ve ciddi belirgin sıkıntı yaratmalı, mutlaka işlevsellikte de bozulma gözlenmelidir.

Cep telefonları, artık hayatımızın merkezinde bulunan iletişim araçlarında sayılır. Akıllı telefonlarla birlikte cep telefonu ile her şeyi yapmak mümkün olduğundan beri kullanım sıklığı ve önem derecesi daha çok artmıştır. Fakat bazı kişiler özellikle gençler tarafından bu araç sanki kişinin eli, koluymuş gibi abartılı derecede önemli bir hal alır. Eğer bir kişi normalde kullanması gerekenden daha fazla telefonla vakit geçiriyorsa (örneğin, arkadaşıyla buluştuğunda veya yemek yerken bile karşıdaki kişiyle sohbet etmek yerine telefonuyla ilgileniyorsa), bir günde yapması gereken işleri aksatacak kadar işlevselliği bozuluyorsa (örneğin, telefondan kafasını kaldırmayıp çalışması gereken dersi çalışmamak, çok fazla vakit geçirip uykusuz kaldığı için sabah kalkması gereken saatte kalkamamak dolayısıyla işe ve okula geç kalmak gibi), telefonun ayrı kalması gereken sürelerde aşırı bir şekilde kaygı, üzüntü gibi olumsuz duygular hissediyorsa (bu duygunun uzun süre devam ediyor olması lazım) ve fazla telefon kullanımı artık kendisine ve/veya başkalarına fiziksel ve/veya psikolojik zarar verme ihtimali olduğunda artık anormal davranış seviyesindedir diyebiliriz. pendik escort Ünal ve Arslan (2013) tarafından cep telefonlarının bilinçsizce ve aşırı kullanımı nedeniyle ortaya çıkan başlıca fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklar şöyle sıralanmıştır: Sürekli ekrana bakmak nedeniyle baş ağrısı, göz sulanması, göz yorgunluğu gibi fiziksel sağlık sorunlarına neden olması, sosyal medya ve mesajlaşma uygulamalarının yaygınlaşması ile gerçek hayatta görüşmektense akıllı telefon üzerinden görüşmeye bağlı olarak asosyalliğe neden olması, sürekli cep telefonunu kontrol etmek nedeniyle konsantre kaybına neden olması, herkesle kolayca iletişim kurulabilmesi nedeniyle sağlıklı ve yasal olmayan ortamlara, çekilebilme riski, casus yazılımlar ile insanların özel hayatına müdahale edilebilmesi, uyku problemlerine neden olmasıdır. Buna göre akıllı telefon kullanımı gündelik hayatın bir parçası olmakla birlikte bazen anormal davranış olarak da tanımlanabilir.

Dijital ve/veya çevrimiçi oyunlar da giderek özellikle çocuklar ve gençler tarafından fazla ilgi gören teknolojik gelişmelerden bir tanesi. Bir kişi aşırı derecede video oyunları oynuyorsa, oynamama durumunda veya uzak kalması gerektiği durumda olumsuz duygular hissediyorsa, oyunlar yüzünden gündelik yapması gereken işleri yerine getiremiyorsa (işe gitmek, okula gitmek vb), kişinin kendisine ve çevresine zarar verme ihtimali varsa (saldırganlık, madde kullanımı vb) davranışı anormal olarak değerlendirebiliriz. Dijital oyun oynama süresi, bağımlılığın göstergelerinden biridir ve bağımlıların oyun oynama süreleri bağımlı olmayanlara göre daha yüksektir. Bilgisayar oyunlarının yoğun kullanımı kişiyi pozitif değil daha çok benlik saygısı, sosyal olma ve akademik başarı yönlerinden negatif biçimde etkilemektedir (Roe ve Muijs, 1998). Oyun tercihlerinde, özellikle yoğun şiddet içeren dijital oyunların, yalnızlık, düşük yaşam doyumu, depresyon ya da dikkat sorunları vb., psikososyal sorunlara neden olabildiği gibi kimi dijital oyunların da yorgunluk ve stresi azalttığı, boş zamanları değerli hale getirdiği, stresten uzaklaştırdığı, problemlerle baş edebilme ve öz güveni yükseltmeye yardımcı olduğu ve görsel-dikkat becerilerini geliştirdiği belirtilmektedir (Irmak ve Erdoğan, 2015).

Sosyal medya, yeni ve daha önce görülmemiş biçim, içerik ve iletişim alt yapısı sayesinde kullanıcıların günlük programlarının önemli bir kısmını kapsamaktadır. Bazen kişiler işlevselliğini bozacak, internet çekmeyişi veya az beğeni almak gibi nedenlerle aşırı belirgin olumsuz duygular sergileyebilirler. escort pendik Hatta sosyal medyadaki durumlardan dolayı özellikle kendine zarar verme ihtimali de oluşabilir veya “ne kadar çok beğeni alırsam o kadar fazla seviliyorum” gibi doğru olmayan bilişsel çarpıtmaları da oluşabilir. Böyle bir sosyal medya kullanımı anormal olur. Sosyal medyada olan meşguliyet daha fazla olduğunda ve duygusal desteğe daha çok ihtiyaç duymaya başlamaktadır. Kişilerin  aile içi ve arkadaşlarıyla olan ilişkileri giderek zayıflatmaktadır. Bununla birlikte içine kapanık olmakta ve sosyal medyaya bağımlı hale getirmektedir (Çiftçi, 2018).

İnternette günlük hayatta fazlasıyla kullandığımız ve iletişim için gerekli bir araç. Fakat interneti de kişiler yokluğunda aşırı olumsuz duygular hissedecek, kendileri ve başkaları için zararlı olacak (kişilerin özel alanlarına girebilmek vb.) ve işlevselliklerini bozacak (gündelik işleri yerine getirememek) derecede yani anormal şekilde kullanabiliyorlar. İnterneti bağımlılık derecesinde kullandığında genel olarak bir bireyin interneti gün içerisinde yoğun kullanılma isteğinin önüne geçememesi, internete bağlı olmadığında hayattan zevk almaması, internetten yoksun kaldığında aşırı sinirlilik hali ve saldırgan davranışlar göstermesi ve kişinin iş, sosyal ve ailevi hayatının giderek bozulması gözlemlenebiliyor (Young, 2004).

Yemek yemek temel ihtiyaçlarımızdan biridir ve hepimiz bu ihtiyacımızı karşılamak isteriz. Fakat bazı kişiler bazen duygularla yemeyi eşleştirdiği için, bazen kaygı, korku, suçluluk gibi olumsuz duygulardan dolayı aşırı yemek yiyebiliyor. Bazen de beden algıları bozulduğu için, bilişsel çarpıtmaları olduğu için az veya hiç yemek yemeyebiliyorlar ve yediklerinde de kaygı ve suçluluk hissediyorlar. İki türlü de özellikle kendilerine zarar verdikleri için anormal şekilde beslenmek diyebiliriz. kurtköy escort Bu kaygıların beraberinde getirdiği, sağlıksız beslenme alışkanlıkları, anoreksiya nevroza, bulimiya nevroza veya pika gibi yeme bozukluklarına neden olabilmektedir. Gençlerde ortaya çıkan bu beden algısı kaygısı, içinde yaşanılan kültürle de doğrudan bağlantılıdır. Kültürün benimsediği güzellik algısı, bireyleri de buna uyumlu olmaya itecek şekilde etkilemektedir. Cohen & Herbert (1996) yaptıkları çalışmaya göre aşırı az veya aşırı çok yemek yeme alışkanlıkları beden algısı, benlik saygısını olumsuz yönde etkileyebiliyor fakat sosyal çevre ile olan ilişkisinde herhangi bir anlamlı sonuç bulunamamıştır.

20
Forum Sohbet / Şiddet ve Öfke
« : 01 Eylül 2021, 20:58:11 »
Toplumsal bir sorun olan şiddetin psikolojik kökenleri olduğunu belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şiddetin insandaki öfke duygusunun kontrol bozukluğu ile ilgili olduğunu kaydediyor. Narsisizmi yüksek olan kişilerin eleştirildiği zaman karşısındakine şiddet uyguladıklarını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Şiddet uygulayan kişinin özgüveni yoktur. Şiddet zayıflık işaretidir” dedi. Şiddetin öğrenilen bir davranış olduğunu vurgulayan Tarhan, ailede yaşanan şiddet örneğinin sanal oyunlardaki şiddete oranla çocuğu çok fazla etkilediğine dikkat çekti.

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sıkça gündeme gelen ve toplumsal bir sorun olan şiddetin psikolojik kökenleri ve psikopatolojik etkilerini değerlendirdi. İnsanda iki ana temel duygunun olduğunu, bunlardan birinin cinsel dürtüler ikincisinin ise saldırganlık dürtüleri olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu iki duygu da şiddetin sebeplerinden gibi gözüküyor. Şiddetin sosyal öğrenmeyle olması gerekiyor. Sadece başkalarına karşı değil, insan kendisine karşı da şiddet uygulayabilir. Bir kimse kendi kendine iç dünyasında da şiddet uygulayabilir. Bir vaka vardı; yıllar önce kolunu kesiyordu ve kanına ekmek batırıp yiyordu. Patolojik bir şiddet örneği ve o kişi bundan zevk alıyordu. İnsan ilginç bir varlık. Hiçbir hayvanda bunu göremezsiniz” dedi.

Şiddet duygusunun insanda çeşitli şekillerde ortaya çıkabildiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İçsel temel güçlerimiz var. Bunlar kullanma bozukluğu olarak çıkıyor. Toplumda şiddet kabul görüyorsa bunlar artıyor. Mesela şiddetin kabul gören bir alanı var; küfür etmek mesela. Futbol sahalarında şiddet kabul görüyor” diye konuştu. Şiddetin psikolojik, fiziksel ve duygusal şiddet olarak türlerinin bulunduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, günümüzde tüm dünyada şiddet olaylarının artış gösterdiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “Kişiye mobing uygulamak, kişiyi yok saymak ve bunu sistemli bir şekilde yapmak psikolojik şiddettir. maltepe escort Aile içinde yapılırsa domestik şiddet deniyor. ABD’de istatistik veriler var. Acil servislere başvuran hastaların ’si aile içi şiddetten başvurmuş. Bizim acil servislerimizle ilgili bilgim yok ama varsa da % 17 kadar olduğunu düşünmüyorum. Bu da şiddetin küresel bir sorun olduğunu gösteriyor. Peki, neden günümüzde şiddet arttı? Önceden insanlar daha vahşiydi daha ilkeldi. Şiddet insanın doğasında var.
Narsisizm, şiddeti artırıyor

Şiddeti artıran bir sebep ise narsisizm. Kişinin egosu o kadar yüksek oluyor ki. Mesela yurtta aynı odada kalan iki arkadaş var. Birisi ‘Ortak buzdolabındaki çikolatayı neden yedin?’ diye diğerine şiddet uygulayabiliyor. Narsisizmde kişinin hareketlerine yorum yapıldığında narsisizmi yüksek olan kişi karşı tarafı düşman gibi görüyor. Eleştiriye kapalı olma şiddetin en temel sebebidir. Narsisizmi yüksek olan kişiler şiddete eğilimli oluyor ve eleştirildiği zaman karşısındakine şiddet uyguluyor. Ama eğitimli narsisistler başkasına şiddet uygulatıyor.”
Şiddet uygulayan kişi korkaktır

Hayvana şiddet, eşyaya şiddet uygulamanın ve vurup kırıcı olmanın da şiddet anlamına geldiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Şiddetin nesnesi önemli. Narsisist kişi genellikle şiddeti kendinden daha güçsüz durumda olan kişilere uygular. Öfkelenir, acısını gidermek için çocuğuna ya da hayvana şiddet uygular. Şiddetin yön değiştirdiği duygular da genellikle kişinin öfkelendiği, kişiye karşı tepkisini kontrol edemediği durumlarda ortaya çıkar. Şiddet uygulayanlar arka planda korkak kişilerdir. Şiddet uygulayan kişinin özgüveni yoktur. Bağırarak ya da vurarak ‘Ben varım, ben güçlüyüm’ demeye çalışır. Şiddet zayıflık işaretidir. Medenileşmiş insanlar haklarını şiddete başvurmadan ve ikna yöntemi kullanarak ararlar. Duygularını sözle ifade etme becerisi olan insanlar şiddete başvurmazlar. Mezarlıkta ıslık çalan insanlar vardır. Dersiniz ki ‘Ne cesur adam hiç korkmuyor!’ Aslında onlar korkularıyla baş etmek için korkularının üstüne böyle giderler. Şiddet insandaki öfke duygusunun kontrol bozukluğu ile ilgilidir” diye konuştu.

Saldırganlık duygusunun tıpkı cinsellik gibi doğuştan geldiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Saldırganlık duygusu herhangi bir tehdit anında insanın kendisini koruması için verilmiş duygudur. Ama insan bu duyguyu kötüye kullanıyor. Hayvanlarda da var ama aslan toksa saldırmaz. Hayvanın güvenli alanına girmedikten sonra hayvan saldırmaz. escort maltepe Ama insan böyle değil. İnsan her yeri kendi alanı gibi görüyor” dedi. Çocuklardaki şiddet eğilimine de değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Evde canlı şiddet varsa çocuk onu yansıtıyor. Kardeşini dövme ya da oyuncak fırlatma şeklinde ortaya çıkabiliyor. Oyunlardaki şiddet çocuğu evdeki kadar etkilemiyor. Anne ve babanın oyunlardaki şiddetin zararlarını, kötü bir şey olduğunu çocuğa anlatması lazım. Saldırganlık genetik ama şiddet sosyal öğrenmeyle ortaya çıkıyor. Şiddette rol model önemli” diye konuştu.
Şiddete şiddetle yanıt verilmemeli

Bağırıp çağıran kişinin her an şiddet uygulayabildiğini, bu kişi için savaş alanının şiddet uygulamak olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Eşlerden birisi bağırıyor diyelim. ‘O bağırıyorsa sen de bağır, tabak çanak fırlat’ şeklindeki anlayışı yanlış. 1960’lı yıllarda feminizm anlayışı bu yöndeydi. Bu anlayış değiştirildi. Bağıran insan hisseden beyinle hareket eder. Siz o kişiyi düşünen beyne çekin. Bağırıp çağıran kişiye ‘Niye bağırıp çağırıyorsun? Seni anlamıyorum’ derseniz o da sesini düşürür. Acil servislerde biz bunu çok görüyoruz. Acil servise gelen hastaların çoğu hem fiziken hem ruhen yaralı. Korku ve endişe içinde. Yaralı dokuya dokunursanız insan hoplar ama sağlam yaraya dokunulduğunda bir şey olmaz. İnsan da ruhen yarasına dokunulmasın istiyor” diye konuştu.
Şiddet önlenebilir mi?

Şiddetin önlenmesinin ve şiddetin tedavi edilmesinin mümkün olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Şiddetin sebebini bulmak gerekiyor. Kişi depresyonda iken öfke kontrolü yapamıyor. Bazı kişiler içine kapanır bazı kişiler öfkelenir. Yeni kuşak antidepresanlarla tedavi ediyoruz. Böyle bir vaka vardı. Danışanımız bir öğretmendi. maltepe escorr Baktık beyinde serotonin azalmasına işaret eden duygular var. Bu tür vakaların önemli bir kısmı tedavi edilebiliyor ama bireysel olarak tedavi görmesi gerekiyor. Biz bu kişilere duygu ifadesi eğitimi veriyoruz. Kişi bunu öğrendiği zaman duygularını şiddet yoluyla değil de sözel olarak ifade etmeyi başarabiliyor” diye konuştu.

21
DuyuruLar / Yurdışında Çalışarak Kariyer Sahibi Olun
« : 19 Ağustos 2021, 19:04:14 »


Bir çok kişinin hayali yurtdışında yaşamak, yurtdışında çalışmak ve karlı iş fikirleri ile zengin olmaktır. Yurtdışına çıkan Türk vatandaşları genellikle Avrupa ülkelerini tercih etmekle birlikte en çok çalıştıkları iş kolu genellikle turizm ve yeme-içme sektörüdür. Elbette mesleki tecrübeleriniz ve dil bilginiz yapacağınız işi etkileyecektir. Yurtdışında çalışmak isteyen kişilerin ilgi alanlarına göre ve bulundukları ülkenin iş olanaklarına göre seçim yapabilirler. İnşaat sektörü, gıda sektöre gibi iş alanları gitmiş olduğunuz ülkeye göre değişmektedir. Yurtdışında çalışmak için istihdam açığı olan ülkeleri tercih etmeniz sizin için yararlı olacaktır.

Yurtdışı asgari ücretler ile yaşayan ve çalışan çok sayıda Türk bulunmaktadır. Türkiye vatandaşları, özellikle dil açısından genellikle İngilizce konuşan ülkelerin vatandaşları kadar avantaj sahibi olmasa bile dillerini geliştirdikten sonra birçok alanda iş bulma fırsatı bulunabilmektedir. Yurtdışına özellikle dilinizi geliştirmek için gidiyorsanız, part time iş fırsatlarından yararlanabilirsiniz. Gideceğiniz ülkeyi buna göre seçerseniz oldukça avantajlı olursunuz.

22
Makale / Eklem ağrıları nedenleri nelerdir?
« : 15 Ağustos 2021, 00:49:08 »


Vücutta iskelet sistemini oluşturan kemiklerin birbirine bağlandığı kısımlar eklem olarak adlandırılır. Eklemler vücutta bulunan kemiklerin düzenli bir şekilde hareket etmesini sağlar ve etrafı kıkırdak, bağ, tendon ve kaslarla çevrilidir. Bu yapıda bulunan herhangi bir dokunun ağrıması veya yanması sonucu eklem ağrıları oluşabilir. Bu eklem ağrıları artralji olarak da adlandırılır. Ağrılar vücudun alışık olmadığı ve ani olarak gerçekleştirilen zorlu hareketler sonucunda meydana gelebilir. Eklem ağrıları genellikle hafif şiddette ağrılar olmakla birlikte, belirli fiziksel aktivitelerden sonra ağrının şiddetlenmesi söz konusu olabilir. Özellikle ağırlık taşımak veya zorlayıcı hareketler yapmak ağrıları arttırabilmektedir. Bununla birlikte bazı durumlarda eklem ağrıları farklı bir sağlık sorunundan kaynaklı olarak da ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle eklem ağrıları hafife alınmamalı, birkaç gün içerisinde şiddetinin azalmaması durumunda tedavi için mutlaka sağlık kuruluşlarına başvurulmalıdır.

Eklem ağrıları nedir?

Eklem ağrıları yaşlı insanlarda daha sık görülmekle birlikte genç yaştaki bireylerde de rastlanabilen bir sağlık sorunudur. İlerleyen yaşla birlikte ortaya çıkmaya başlayan eklem ağrıları genellikle eklem sıvısının azalması veya kıkırdak dokunun gücünü kaybetmesinden kaynaklanmaktadır. istanbul escort Obezite, yaralanmalar ve bazı hastalıklar, yoğun spor aktiviteleri eklemlerin zarar görmesine ve buna bağlı olarak ağrı oluşumuna yol açabilir. Nadir de olsa psikolojik sorunlardan kaynaklanan ekrem ağrıları da söz konusu olabilmektedir.

Günlük aktivitelerde vücut gereken dengeyi eklemler yardımıyla sağlar. Eklemlerde oluşan ağrılar hem günlük aktivitelerin yerine getirilebilmesini, hem de iş yaşamını zorlaştırır. Bu nedenle nedeni her ne olursa olsun eklemlerde meydana gelen ağrılar yaşam standartlarını oldukça fazla etkiler ve ağrıların bir an önce tedavi edilmesi gerekir.

Eklem ağrıları belirtileri nelerdir?

Bazı hastalarda eklem ağrıları oldukça hafif seyredebileceği gibi bazı hastalarda ise oldukça şiddetli boyutlara ulaşabilmektedir. Ağrılar nöbetler halinde kendini gösterebilir ve bu durum günlük yaşamı olumsuz etkiler. Eklemlerde ağrı oluşumuna neden olan hastalıklarda ağrı ile birlikte yaygın şekilde görülen belirtiler şunlardır:

Eklemlerde şişlik,
Eklemleri kaplayan deri yüzeyinde kızarıklık ve sertlik,
Ağrılara bağlı olarak görülen çeşitli hareket ve yürüyüş bozuklukları
Ağrıyan eklemi hareket ettirmekte güçlük çekme

Yukarıdaki belirtiler eklem ağrıları yaşayan kişilerde yaygın olarak görülen ortak sorunlar olup ağrının şiddetine göre belirtilerin yoğunluğu değişebilmektedir. anadolu yakası escort Yoğun sportif aktivite sonucunda ortaya çıkan ağrılar çoğunlukla istirahat sonucunda geçer ve herhangi bir ciddi sonuç doğurmaz. Fakat nedensiz yere oluşan eklem ağrıları genellikle altta yatan farklı bir sağlık sorununu işaret eder. Ağrıları hafif şiddette olan kişiler çoğu zaman eklem ağrılarını önemsemeyip bir uzmana danışma gereksinimi hissetmez. Ancak eklemde ağrı oluşumuna neden olan hastalıklar tedavi edilmediği durumda ilerleme eğilimine sahip olduğundan ağrılara gereken önemi vermek ve muayene olmak için sağlık kuruluşlarına başvurmakta fayda vardır.
Eklem ağrıları neden olur?

Eklem ağrıları birçok hastalığın bir belirtisi olarak ortaya çıkabileceği gibi doğrudan bir kemik ve eklem hastalığını da işaret edebilmektedir. En yaygın görülen eklem ağrısı nedenleri şu şekilde sıralanabilir:

Avesküler nekroz yani sınırlı kan akışına bağlı olarak kemik dokusu ölümü
Kemik kanseri
Kemik kırık ve çıkıkları
Eklem iltihabı
Fibromiyalaji
Gonokokal artrit
Gut hastalığı
Hipotiroidi
Lösemi
Sistemik Lupus Eritematozus (Lupus hastalığı)
Lyme hastalığı
Osteomiyelit (kemik enfeksiyonu)
Paget kemik hastalığı
Romatizmal ateş
Romatoid artrit (inflamatuar eklem hastalığı)
Raşitizm
Eklem burkulmaları

Yukarıda belirtilen hastalıklar dışında çok yaygın olarak görülen osteoartrit (kireçlenme) hastalığı, eklemler arasında bulunan bağ dokunun yıpranmasından dolayı ağrılara sebep olabilir. libadiye escort Bağ dokuda meydana gelen kireçlenmenin tedavi edilmemesi sonucunda hareket kabiliyetinde kalıcı kayıpların oluşma riski vardır. Yaşlılar ve sürekli aynı hareketi yapmak zorunda olan bireyler osteoartrit hastalığına yakalanma konusunda daha büyük bir risk altındadır. Bunun haricinde bursit yani kesecik iltihabı, eklemlerin hareketini kolaylaştıran içi dolu keseciklerin iltihaplanması şeklinde gelişen ve şiddetli eklem ağrılarına yol açabilen bir diğer hastalıktır. Eklemlerde oluşan ağrıların nedeni tam olarak belirlendikten sonra altta yatan hastalığa yönelik uygulanacak olan tedavi ile birlikte eklem ağrıları büyük ölçüde ortadan kaldırılabilir.

Eklem ağrıları teşhisi nasıl konulur?

Eklem ağrılarının birkaç gün içerisinde hafiflememesi durumunda kemik ve eklemlerde daha fazla tahribata yol açmaması için bir uzmana danışmak oldukça önemlidir. İlk olarak yapılacak olan fiziksel muayenede ağrının nerede olduğu, eklemlerin hareket kabiliyeti ve ağrı olan bölgede şişlik, sertlik veya kızarma olup olmadığı uzman tarafından kontrol edilir. Ağrıya sebebiyet veren hastalığın tespit edilebilmesi amacıyla muayeneden sonra hekim tarafından bazı kan testleri istenebilir. Eklemde meydana gelen şişlikler çoğunlukla iltihaplanma sonucu oluşmaktadır. Kan testleri ile eklemde herhangi bir iltihaplanma durumu olup olmadığı da kontrol edilebilir. Eklemde meydana gelen herhangi bir kırık veya çıkık oldukça fazla ağrıya sebep olacaktır. Bu gibi durumların varlığından şüphelenilmesi durumunda veya kemiklerde bulunan yapısal bozuklukların tespit edilebilmesi amacıyla röntgen istenebilir. Bunun yanı sıra eşlik eden hastalıkların araştırılması için MR (manyetik rezonans) ve BT (bilgisayarlı tomografi) incelemeleri de yapılabilir. Uzman tarafından gerekli görülen sağlık taramaları yapıldıktan sonra elde edilen sonuçlar değerlendirilerek ağrıya neden olan hastalığın teşhisi koyulur ve buna yönelik olarak tedavi süreci planlanır.

Eklem ağrıları tedavi yöntemleri nelerdir?

Eklem ağrılarının ne şekilde tedavi edileceği, ağrıya neden olan hastalığın türüne göre değişkenlik gösterir. Tedavide ağrıların ve beraberinde görülen olumsuzlukların hafifletilmesine yönelik olarak uygulanan semptomatik tedavinin yanı sıra ağrıyı oluşturan hastalığa yönelik ayrıca tedavi uygulanmalıdır. Romatizmal hastalıklardan dolayı kaynaklanan eklem ağrıları çeşitli ilaçlar ve fizik tedavi uygulamaları ile tedavi edilebilir. Hatta bazı romatizmal hastalıkların tedavisi için kaplıcalar da önerilmektedir. Fazla kilolar eklemlerin daha fazla yorulmasına sebebiyet vereceğinden düzenli beslenerek kilo kontrolünün sağlanması oldukça önemlidir. güzelyalı escort Bu nedenle aşırı kilo almanın önlenmesi önemli bir tedavi yöntemidir. Eklem iltihaplarından kaynaklanan ağrılarda ise antibiyotik kullanımı önerilebilir. Kırık ve çıkıklar gibi travmatik durumlar ile bazı eklem hastalıklarının tedavi sürecinde cerrahi operasyonlardan da faydalanılması gerekir. Bazı hastalarda kemik ve eklem onarımının desteklenmesi amacıyla kalsiyum ve D vitamini takviyelerinden faydalanılabilir. Bunların haricinde eklem ağrılarına yol açan hastalıkların oluşmadan önlenebilmesi için hareketli yaşam tarzını benimseme amacıyla düzenli bir egzersiz planına uyum sağlamakta fayda vardır. Yapılacak olan egzersizlerin öncesinde kas ve eklemlerin zorlanmasını önlemek amacıyla ısınma hareketleri yapılmalıdır. Masa başında çalışan kişilerde de eklem ağrılarının oluşma riski çok yüksek olduğundan iş saatlerinde mümkün olduğunca sık aralıklarla ayağa kalkılarak bir süre dolaşılması, sandalyede yapılabilecek küçük egzersizlerin uygulanması gerekir.

Eğer siz de eklem ağrılarından şikayetçiyseniz veya yukarıda verilen belirtilerden bazılarını taşıyorsanız mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurarak gerekli muayene ve tetkiklerin yapılmasını talep edebilirsiniz. Eklemlerde hissedilen ve uzun süre boyunca devam eden basit ağrılar önemli hastalıkların habercisi olabilir. Dolayısıyla ağrıların kendiliğinden iyileşmesini beklemek yerine bir an önce muayeneden geçerek hekiminizin belirlediği teşhise göre tedavi sürecinize başlamalısınız. Bu sayede hastalığınızın ilerleyerek kalıcı sonuçlara yol açmasını önleyebilir, ileriki yaşlarda daha sağlıklı bir yaşam sürmeyi garantileyebilirsiniz.

23
Makale / Sağlıklı beslenmenin ve diyetin önemi
« : 15 Ağustos 2021, 00:48:56 »


Bireyleri sağlıklı vücuda sahip yapan en önemli etkenlerden biri beslenme alışkanlıklarıdır. Doğru beslenme alışkanlığına sahip bireyler sağlıklı bireylerdir. Bireylerin beslenme stillerini değiştirmeleri ve doğru beslenmeleri pek çok hastalıktan koruma sağlamakta, bazen şikayetleri hafifletmekte, bazen de dengeli beslenme bireyin sağlığına tamamen kavuşmasına yardımcı olmaktadır. Beslenme ve bu kapsamda diyet programları, bireylerin yaşam koşulları, fiziksel özelikleri, yaşı, boyu, kilosu, genetik özellikleri, geçmişteki ve hali hazırdaki rahatsızlıkları vb. tüm faktörler değerlendirilerek hazırlandığında beklenen sonucu verecektir.

Kişiye Özel Beslenme ve Diyet Programları

Beslenme ve diyet programı, genel değil kişiye özeldir. Beslenme ve diyet programından verim alabilmek, kişisel programlarla mümkün olabilecektir. Aynı beslenme ve diyet programını uygulayan iki kişinin bu beslenme ve diyet programlarından sağlayacağı faydalar birbirinden çok farklıdır. Fazla kilolarından şikayet edip sürekli ama kontrolsüz diyet uygulayan veyahut kilo alabilmek için beslenme programları deneyip başarılı olamayan bireylerin uyguladıkları beslenme ve diyet programlarından hedefledikleri sonucu alamamalarının başlıca nedeni uyguladıkları beslenme ve diyet programının kişisel / özel olmamasıdır. özel escort Sağlıklı bireyler ve sağlıklı toplumlar için beslenme ve diyetin vücudumuz için önemi anlaşılmalı ve beslenme ve diyet konusunda kulaktan dolma yöntemler yerine bu konuda eğitim almış profesyonel beslenme ve diyet uzmanlarından/ekiplerinden destek alınmalıdır. Yaşam tarzı haline gelecek ve sağlıklı birey olmayı sağlayacak alışkanlıklar, profesyonel beslenme ve diyet programları ile ancak kazanılabilecektir.

Sağlıklı Yaşam İçin Beslenmenin Önemi

Herkesin en büyük arzusu sağlıklı yaş alıp, herhangi bir kronik rahatsızlığı olmadan, yaşlanmak ve zinde bir hayat sürmektir. Son yıllarda sağlıklı bir yaşam sürmenin nasıl sağlanacağı insan ömrünün nasıl uzatılacağına dair pek çok araştırma gerçekleştirilmiştir. İnsan sağlığında en önemli konulardan biri de beslenmedir, doğru bir beslenme zararlı gıdalardan uzak durma, sporu hayatımızın bir parçası haline getirebilme genetik yatkınlığımız olsa bile hastalık oluşma faktörlerini engelleyip daha uzun sağlıklı bir yaşam sürmemize katkı sağlamaktadır. Sağlıklı beslenmeye ek olarak zindelik, canlılık, iyi bir cilt kalitesi ve pek çok sağlığımızı destekleyecek faktör için vitamin ve antioksidanların hayatımızdaki önemi büyüktür. Her ne kadar doğru beslenme yöntemleri araştırsak, diyetler uygulasak ta vücudumuzun ihtiyacı olan vitamin ve antioksidan çeşitli takviye ürünlerle tamamlamamız gerekebilir.

Vitamin Kullanımı ve Sağlıklı Yaşamak Arasındaki Bağlantı

Vücudumuzun ihtiyacı olduğu 13 çeşit vitamin bulunmaktadır her bir vitaminin sağlığımıza katkısı; eğer eksikliği fazla miktarda olursa da sağlık sorununa sebebiyet verme faktörü vardır. Vitaminler A, B1, B2, B3, B6, B12, C, D, E, K vitaminleridir. Gelin bu vitaminlerin detaylarına inelim.

B1 vitamini karaciğer ve yumurtada mevcuttur, eksikliği sinir cilt ve kas hastalıklarına neden olur.
B2 vitamini karaciğer, et, tahıl ürünlerinde vardır; eksikliği kansızlık ve cilt rahatsızlıklarına neden olur.
B3 vitamini balık, et ve kuruyemişte vardır. Eksikliğinde sinir rahatsızlıkları ve cilt hastalıkları görülebilir.
B5 vitamini, yumurta baklagiller ve sebzelerde görülür, anadolu yakası escort eksikliğinde kas sorunları, sinirlilik, stres gibi rahatsızlıklar gözlemlenir.
B6 vitamini sebze, tahıl ve et ürünlerinde bulunur, eksikliğinde kansızlık ve enerji azalması gözlemlenir.
B12vitamini karaciğer ve kırmızı ette mevcuttur eksikliğinde kansızlık ve enerji kaybı görülür.
C vitamini limon, portakal, mandalina ve greyfurtta sebzeler ve patateste bulunur. Cilt kalitesi ve cilt iyileşmesine olumlu katkıda bulunur, eksikliğinde cilt kalitesinde bozulma gözlemlenir.
D vitamini balık ve süt ürünlerinde bulunur doğal yollarla güneş ışığından da alınır eksikliğinde kemik rahatsızlığı da gözlemlenir.
E vitamini sıvı yağ ve kuruyemişlerde bulunur, eksikliğinde kansızlık gözlemlenir.
K vitamini, yeşil sebzelerde mevcuttur, eksikliğinde kan pıhtılaşması ve ilgili sorunlar yaşanabilir.
Folik asit, b vitaminin bir çeşididir, yumurta yeşil sebzelerde vardır Eksikliği kansızlığa ve kas ağrılarına neden olabilir.

Antioksidanların Vücuda Etkisi ve Önemi

Vitaminler gibi bir diğer önemli maddede antioksidanlardır. Antioksidanlar hücrelerimizin düzenli çalışmasını, hücre hastaları olmasını ve hayati hücre zararlarının yaşanmasını önlerler. Antioksidanları çeşitli meyve ve yiyeceklerden elde edebiliriz. Antioksidanların çeşitleri; bitter çikolata, ceviz, yaban mersini, çilek, enginar, ahududu, lahana, fasulye, pancar, ıspanak olarak sıralanabilir. Vitamin ve antioksidanlara ek olarak vücudumuzun minerallere de ihtiyacı vardır. Bu minerallerden en önemlileri; kalsiyum, sodyum, demir, çinko, fosfor, magnezyum, potasyum, krom ve iyottur.

Kalsiyum kemikleri ve dişleri güçlendirmek için faydalıdır ve hücrelerin iyi çalışmasına destek olur, sodyum sinir ve kas sağlığı için gerekmektedir, demir metabolizmayı güçlendirmek ve hastalıklardan korunmak için destek sağlar, çinko yara iyileşmesi ve vücut bünyesi ve cinsel gelişimi için gereklidir, göztepe escort fosfor diş yapısı ve kemik yapısı için önemlidir, magnezyum vücut sinir sisteminin sağlıklı çalışması saç ve tırnakların güçlenmesini sağlar ,potasyum beyin faaliyetleri ve tansiyon dengelenmesi için denge sağlar. Sağlıklı yaşam için ve sağlıklı yaşlanmak için genetik rahatsızlıkların oluşumunu engellemek için, beslenme düzenimize her zaman dikkat etmeliyiz, et, sebze, meyve tüm besinlerden yeterli miktarlarda tüketmeli, vitamin ya da mineral eksikliğimiz mevcut ise mutlaka takviye edici gıda takviyeleri ile desteklenmelidir ve düzenli tahlillerle seviyesi olması gereken miktarlarda olması amaçlı kontrol altında tutulmalıdır.

24
Makale / Gonore (Bel soğukluğu) Nedir ve Nasıl Bulaşır?
« : 15 Ağustos 2021, 00:48:42 »


Gonore cinsel yolla bulaşan yaygın hastalıklardan biridir. Etkeni Neisseria gonorrhoeae olup özellikle üreme sisteminin serviks (rahim ağzı), rahim, tüpler ve üretra (idrar yolları) gibi sıcak ve nemli bölgelerinde kolayca çoğalabilmektedir. Ayrıca ağız, boğaz, göz ve anüs bölgelerinde de saptanabilmektedir.

Nasıl Bulaşır?

Gonore; penis, vajina, ağız ve anüs temasıyla bulaşabilmektedir. Hastalığın anal veya oral yolla da bulaşabilmesi nedeniyle homoseksüel ilişkilerde de taşınması söz konusudur. Gonore hastaları partnerleri ile birlikte tedavi edilmezse hastalık tekrar bulaşabilmektedir. Ayrıca hastalık; hamile anneden çocuğa vajinal doğum sırasında geçebilmektedir. Neisseria gonorrhoeae'nin tuvalet kağıdında 3 saat, klozet kenarında ve havluda 24 saate yakın yaşayabildiği de bildirilmiştir.

Gonore kalıtsal bir hastalık değildir.

Kimler Riskli Gruptadır?

Cinsel olarak aktif olan herkes gonore olabilir. ümraniye escort Gonore enfeksiyonu olan kişinin partneri olanlar, korumasız cinsel teması olanlar,  gonoresi olan gebelerin bebekleri risk altındaki grupları oluşturmaktadır.

Belirtileri Nelerdir?

Erkekte şüpheli cinsel temas sonrası 2-7 gün içinde akut pürülan üretral akıntı ve dizüri şikâyetleri ile üretrit gelişir.

Kadında mukopürülan servisit, anormal vajinal akıntı, cinsel ilişki sonrası kanama gibi şikâyetlerle ortaya çıkabilir, ancak tablo sıklıkla asemptomatiktir.

N.gonorrhoeae yeni doğanlarda ve nadiren yetişkinlerde konjonktivite de neden olabilir.

Tüm gonokokkal enfeksiyonların % 0.5-1’inde sistemik yayılma olasılığı vardır. şerifali escort bayan Bunun sonucunda artrit, cilt lezyonları, endokardit, menenjit gelişebilir.

Kadınlar ve homoseksüel erkeklerde faringeal ve anorekral enfeksiyonlar nadir değildir.

Erkek genital bölge enfeksiyonlarının yaklaşık %10'unda hiçbir belirti gözlenmemektedir. Ancak, bazı erkeklerde semptomlar, bulaşma sonrası 2-5 gün içinde belirgin hale gelebilirken bu süre 30 günü de bulabilmektedir.

Puberte öncesi kızlarda cinsel istismara bağlı olarak vulvo vajinit gelişebilir.

Gebelikte endometrit ve salpenjite neden olabilir. Gonore peritonit sonucu infertilite ya da ektopik gebelik gibi ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Gonore taşıyan hamile kadınlarda, doğum esnasında bebeğe bakteri bulaşabilmektedir. Bu durum bebekte; körlüğe, eklem veya kan enfeksiyonuna neden olabildiğinden enfeksiyon saptanan vakalarda tedaviye başlanarak komplikasyon riskinin azaltılması hedeflenmektedir.

Klinik Bulgular:

Erkekler: Bazı hastalarda semptom görülmemektedir.

İdrarda yanma
Penisten beyaz, sarı veya yeşil akıntı
Testislerin şişmesi ve ağrıması

Kadınlar: Çoğu hastada semptom görülmemektedir.

Vajinal akıntıda artma
İdrarda yanma ve ağrı
Adet dönemleri arasında kanama
Kadın genital bölge enfeksiyonlarının yaklaşık %50'sinde belirti gözlenmemekte veya hafif seyretmektedir. Semptomların gözlendiği vakalarda bile gonore belirgin olarak teşhis edilememektedir. çakmak escort Gonore taşıyan kadınlarda semptomlar gözlenmese de ciddi komplikasyon (yan etki) riskleri bulunmaktadır.
Anal bölge enfeksiyonlarında semptom gözlenmeyebilmekte ya da anal kaşıntı, ağrı, kanama ve ağrılı bağırsak hareketleri gibi belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca boğaz bölgesindeki enfeksiyonlarda semptom gözlenmezken bazı vakalarda ağrı olabilmektedir.

Tanısı Nasıl Konur?

Tanı amaçlı çeşitli laboratuvar testleri vardır. Enfekte olmuş bölgelerden (rahim ağzı, üretra, rektum, boğaz) sürüntü alınır ve laboratuvara gönderilir. Rahim ağzı ve idrar yollarındaki enfeksiyonlarda ilk idrar örneği yeterli olabilir. Bu bölgelerden alınan sürüntülerden hazırlanan yaymalar gram boyasıyla boyanarak mikroskop altında bakteriler aranır. Bu test yöntemi kadınlara göre erkeklerde daha iyi sonuç verir.

Tedavisi Nasıldır?

Çeşitli antibiyotikler ile gonore başarıyla tedavi edilir. Fakat ilaçlara dirençli bakteri tiplerinin ortaya çıkışıyla tedaviler güçleşmiştir. Birçok hastada gonore ile klamidya enfeksiyonu birlikte bulunur. Tedavide her ikisine yönelik antibiyotikler birlikte verilir. Gonoresi olan kişilerin diğer cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar yönünden de araştırılması gerekir. Verilen tedavinin sonuna kadar kullanılması önemlidir. İlaç tedavisi ile enfeksiyon sona erse de oluşan kalıcı hasarlar geçmez.

Gonoresi tedavi edilmiş kişiler enfekte kişilerle temas sonrası  tekrar hastalanabilirler. Tedaviye rağmen belirtiler devam ediyorsa kişinin tekrar hekimine başvurması gerekir.

Çocuklarda gonore çeşitli antibiyotikler ile başarıyla tedavi edilir. Fakat ilaçlara dirençli bakteri tiplerinin ortaya çıkışıyla tedaviler güçleşmiştir.

Tedavi edilmeyen gonore, kadınlarda ve erkeklerde çok ciddi sağlık problemlerine yol açabilmektedir.

Kadınlarda genellikle pelvik inflamatuar hastalığa (PID) yol açmaktadır. PID; tüplere zarar veren, infertiliteye (kısırlık) veya dış gebeliğe neden olan bir hastalıktır. PID; çok hafif seyredebileceği gibi ateş ve karın ağrısı gibi ciddi semptomlara da neden olabilmektedir. PID rahim ağzından başlayarak, kadın genital organlarında enfeksiyona neden olmakta ve uzun dönemde kronik pelvik ağrıya dönüşmektedir.

Erkeklerde ise gonore epididimitise neden olmaktadır. Epididimitis; spermleri testislerden üretraya (idrar kanalı) taşıyan epididimis adı verilen organın enfeksiyonu olup tedavi edilmediğinde kısırlığa yol açabilmektedir.

Gonore kan veya eklemlere yayılabilmekte ve hayatı tehdit eden bir hastalık haline gelebilmektedir. Ayrıca gonore hastalığı, hastanın HIV ile enfekte olma olasılığını arttırmaktadır.

Korunma Yolları Nelerdir?

Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmakta en önemli unsur, korunmasız cinsel ilişkiden kaçınmaktır. Ayrıca tek eşlilik önerilmektedir.

Latex kondomlar her seferinde ve doğru olarak kullanıldığında hastalık bulaşma riskini azaltırlar.

Akıntı, idrar yaparken yanma, ağrı veya kızarıklık halinde hemen hekime başvurmalıdır.

Gonore tanı ve tedavisi olan kişinin yakın dönemde cinsel ilişkiye girdiği partnerlerinin de muayene, test ve gerekirse tedavilerinin yapılması gerekir. Böylece bu kişilerde gelişebilecek olası komplikasyonlar engellenebilir ve bunların enfeksiyonu tekrar tekrar bulaştırmaları önlenir. Hastaların tedavi sonuçlanana kadar cinsel ilişkide bulunmamaları gerekir.

Ayrıca yılda bir kez herhangi bir yakınma olmasa bile kontrole gitmek ve test yaptırmak önerilmektedir.

Frengi (Sifiliz) bulaşma yolları nelerdir?

Sifilizin başlıca bulaşma yolu cinsel yolla bulaşmadır. Bulaşmada derideki taze lezyonların sızıntıları, meni ve vajina salgısı gibi vücut sıvıları önemlidir. İkinci önemli bulaşma yolu ise, anneden bebeğe geçiş yoludur. Bebek mikrobu anne karnında kapabileceği gibi doğum esnasında doğum kanalından da alabilir. Sifiliz (frengi) kan transfüzyonu esnasında da bulaşabilir. Ancak kan nakli yolu ile bulaşma çok nadirdir. Çünkü günümüzde tüm donörler, Sifiliz açısından taranmaktadır. Ayrıca sifiliz mikrobu, kan bankası depolama şartlarında 24 saatten fazla yaşayamaz. Sifilizli bir hastanın eşyalarını kullanmak da hastalığın bulaşmasına neden olabilir. Uyuşturucu bağımlılarında ortak iğne kullanımı sonucu hastalık bulaşabilir. Enfeksiyonun ilk yılı çok bulaşıcı olup %90 geçiş mümkündür, daha sonra bulaşıcılık giderek azalır ve dördüncü yılın sonunda genelde bulaşıcılık kalmaz..

Doğumsal frengi

Ana karnında bebeğe mikrop bulaşması sonucu ortaya çıkan tablodur. Sifiliz mikrobu anne karnında bebeğe çok zarar verir. Günümüzde doğum öncesi yapılan testler sayesinde bu hastalık erken dönemde yakalanmakta ve tedavi edilmektedir. Yakalanamaz ise konjenital sifiliz tablosu ortaya çıkar. Sifiliz, doğmamış bebekte sağırlık, diş problemleri, burun problemlerine neden olur. Tüm gebe kadınların sifiliz için gebeliklerinin erken döneminde kan testi yapmaları gerekir.
Frengi (sifiliz) teşhisi nasıl konur?

Sifiliz kan testleri ile kolayca teşhis edilir. Lezyonlar ve fizik muayene de teşhiste yardımcıdır. Teşhis için VDRL, RPR, TPHA-İ FTA-ABS kan testleri ve lezyonlardan alınan örneklerin incelenmesi belirleyicidir. Sifiliz düşünülen hastalardan HIV testi mutlaka istenir.
Frengi (sifiliz) tedavisi için kullanılan ilaçlar hangileridir?

Sifiliz, ne kadar erken teşhis edilirse komplikasyonların oluşması o ölçüde önlenebilir. Penisilin halen sifiliz tedavisinde kullanılan temel ilaçtır. Penisiline dirençli sifiliz vakaları henüz bildirilmemiştir. Penisilin bakteriyi öldürerek hastalığın ilerlemesini kesin olarak durdurur. Sifilis öyküsü 1 yıldan az olan kişilere 1 doz depo penisilin, sifilis öyküsü 1 yıldan uzun ise 2- 3 doz depo penisilin, doğumsal sifiliste bebeğe 10 gün kristalize penisilin tedavisi yeterlidir. Penisiline alerjik kişilerde Doksisiklin, ataşehir escort Ceftriakson, Tetrasiklin, Azitromisin tedavi amacıyla verilebilir. Tedavinin başlamasından 2 gün sonra hastalığın bulaşıcı olma özelliği ortadan kalkar. Hastalığın etkilediği organlara göre sifilizin tedavi süresi 2 yıla kadar uzayabilir. Tedaviye başlandıktan sonra hastanın takibi 2 yıl devam eder.

Sifilis teşhis edilen kişilerin tedavileri tamamlanana dek cinsel temastan kaçınmaları gerekir. Tüm cinsel partnerlerinin testten geçirilmesi gerekir.
Frengiden (sifiliz)​​​​​​​ korunma nasıl olmalıdır?

Sifiliz, en sık cinsel temas ile bulaşır. Hastalığın büyük kısmında hastanın görünür hiçbir lezyonu yoktur ve hastalığı bulaştırır. Bu nedenle kimin hasta olduğunu anlamak güçtür. Korunmasız, cinsel temasta bulunmamak, şüpheli cinsel temastan kaçınmak, çok eşli olmamak, şüpheli durumda kondom kullanmak korunma yollarının başlıcalarıdır. Seks oyuncakları ortak kullanılmamalıdır. Şüpheli her durumda doktora başvurmak gerekir. Cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili test yapıldığında sonucu eşler veya cinsel partnerler ile paylaşmak önem taşır. Frengiden şüphelenildiği durumlarda acilen üroloji, kadın doğum hastalıkları veya enfeksiyon hastalıkları bölümlerine başvurmak gerekir.

25
Makale / Cinsel yollarla bulaşan enfeksiyon ve hastalıklar
« : 15 Ağustos 2021, 00:48:19 »


Klamidya enfeksiyonu “chlamydia trachomatis” adı verilen bakterinin sorumlu olduğu cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyondur. Bu bakteri serviks, üretra ve rektumda bulunur. Nadir olmakla beraber klamidya boğaz ve göz dâhil olmak üzere vücudun diğer bölümlerini de etkileyebilir.

Klamidya gelişmiş ülkelerde cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar arasında en sık görülenidir.

Nasıl Bulaşır?

Klamidya cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyondur. Hastalık kalıtsal değildir.

Belirtileri Nelerdir?

Klamidya özellikle kadınlar arasında, hiçbir belirti vermeden asemptomatik seyreder. Tedavi edilmediği takdirde klamidya, kadında infertiliteye kadar (kısırlık)  giden ciddi sorunlara neden olabilir. Klamidya belirtileri, genellikle etkene maruz kaldıktan 1 ila 3 hafta sonra görülür ancak çok daha sonra da ortaya çıkabilir. Klamidya ile enfekte kadınların %70-75’ i asemptomatiktir. bostancı eskort Erkeklerin önemli bir bölümünde hiç bir belirti olmadığı tahmin edilmektedir. Genelde belirti vermemesine rağmen bazı kadınlarda hafif sarımsı akıntı, idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, vajinal bölgede yanma ve kaşınma, kızarıklık, şişlik, dış genital organlarda yaralar, ilişki esnasında ağrı ve anormal kanama gibi kalmidya enfeksiyonuna özgü olmayan nonspesifik tabir edilen belirtiler görülür. Erkeklerde ise en sık bulgu penisten akıntı ve idrar yaparken olan yanmadır.

Klamidya kadınlarda; pelvik inflamatuar hastalığa (PID) neden olabilir. PID geçirmiş hastalarda ektopik gebelik (rahim dışı gebelik), erken doğum riski gibi gebelik komplikasyonlarda artış beklenebilir. Tekrarlayan PID enfeksiyonları fallop tüplerine zarar vererek doğurganlıkta azalma veya infertilite sorunlarına yol açabilir.

Klamidya servisite neden olabilir.  Belirtileri arasında sarımsı bir akıntı, pelvik ağrı, bel ağrısına ve cinsel ilişki sırasında ağrı sayılabilir. Kronik servisit durumlarında ise serviksteki yoğun inflamasyon sevikal kistlerin gelişimine neden olur. Klamidya komplikasyonları kadınlarda erkeklerden daha az görülür.Klamidya enfeksiyonu olan erkeklerde epididimite, üretrite, böbrek sonrunlarına ve infertiliteye neden olabilir.

Klamidya ile enfekte bir gebeden doğum sırasında bebeğe de bulaşabilir. caddebostan escort Bebekte opthalmia neonatorum adı verilen göz enfeksiyonu ya da zatürre olarak kendini gösterir. Doğum sırasında bakteriye maruz kalan bebeklerde rektal ve genital klamidya yaklaşık 1 yıl kadar sürebilir.

Daha önceden tedavi almamış hamile bir kadında klamidya enfeksiyonu güvenle tedavi edilebilir. Enfeksiyonun bebekte potansiyel bir göz veya akciğer enfeksiyonu oluşturmadan gebelik sırasında tedavisi mümkündür. Emziren kişilerin Klamidya olması durumunda mutlaka bu konuyu doktoruna danışması gereklidir.

Büyük çocuklarda klamidya enfeksiyonu saptandığında cinsel taciz öncelikle düşünülmelidir.

Tanısı Nasıl Konur?

Klamidya testi bir kişinin enfekte olup olmadığını kesin olarak öğrenmek için tek yoldur. Kadın hastada idrar örneği veya vajinal muayene ve  vajinal akıntı örneği ile testine göre tanı konur. Erkekler içinde, ya bir idrar örneği veya penisin ucunda ya da üretra ağzından alınmış sürüntü ile tanısal test yapılabilir. Birçok laboratuvar artık sadece bir idrar örneği almak yoluyla güvenli sonuca ulaşabilmektedir

Tedavisi Nasıldır?

Enfeksiyon tanısı konduktan sonra klamidya tedavisi basit ve etkilidir. Tedavide kullanılan antibiyotik tabletler hasta tarafından düzgün ve doğru alınırsa %95 etkili olabilir kısa bir sürede şifa sağlanabilir. Eğer hasta bebek istiyorsa yani korunmuyorsa hamile olma olasılığına karşı doktorun haberdar olması önemlidir. Bunlara ek olarak hastanın son 6 ay içindeki cinsel partnerleri de sorgulanıp test edilmeli ve ihtiyaç durumunda tedaviye alınmalıdır.

Korunma Yolları Nelerdir?

Cinsel yolla bulaşan bir hastalık çeşidi olduğu için ilişki sırasında kondom kullanımı esastır. Kadınların yılda bir kere klamidya için test yaptırması önerilmektedir.

Kimler Riskli Gruptadır?

En fazla görülen cinsel yolla bulaşan hastalık olduğundan, korunmasız cinsel ilişkisi olan herkes risk altındadır.

Sifiliz doğru tedavi edilmediği takdirde uzun dönemde çok ciddi komplikasyonlara (istenmeyen sonuçlara) neden olan cinsel yolla bulaşan hastalıklardandır.  Hastalık etkeni Treponema pallidum adı verilen bir bakteridir.

Gelişmekte olan ülkelerde hemen her zaman yüksek insidansa sahip olmuştur. Gelişmiş ülkelerde sorun daha çok düşük sosyoekonomik çevrelerde, aktif cinsel yaşamı olan  aktif gençler ve genç yetişkinler arasında belirginleşmektedir.

Nasıl Bulaşır?

Genellikle cinsel temas ile bulaşır. Daha az oranda kan transfüzyonları, öpüşmek vb. yollar ile bulaşabilir.  Sifiliz kişiden kişiye bakterinin neden olduğu yaralara (şankr) direkt temas ile de bulaşır. Bu yaralar dış genital organlar, vajina, makat, rektum, ağız ve dudaklarda görülebilir. Sifiliz, enfekte anneden doğmamış bebeğine geçebilir. Hastalık kalıtsal değildir.

Kimler Riskli Gruptadır?

Korunmasız cinsel ilişki ve birden fazla cinsel eş hastalık riskini çok arttırır.

Belirtileri Nelerdir?

Bulgular cinsel ilişkiden sonraki 3 hafta içinde ortaya çıkmaya başlar. Hastalık üç evrede görülebilir.

Birinci Evre: Vücuda giren bakteri lenf ve kan yoluyla vücuda yayılır. kadıköy escort Sifiliz ile enfekte olduktan sonra ilk bulguların ortaya çıkması arasında geçen süre 10-90 gündür (ortalama 21 gün). Birinci evrede tipik bir sifiliz yarası görülür. Şankr adı verilen kenarları belirgin, sert, yuvarlak-oval, tek, tabanı temiz, sulantılı ve ağrısız bir yara oluşur. Bazen birden fazla da olabilir. Yara etkenin vücuda giriş yerindedir. Ağrısız olduğu için kolaylıkla gözden kaçar. Çoğu hastada bu dönemde tek taraflı, deriye yapışık olmayan, ağrısız lenf bezi büyümesi de vardır. Yara 3-6 hafta devam eder ve tedavili ya da tedavisiz iyileşir. Yara kendiliğinden kaybolsa da enfeksiyonun ikinci evreye geçmemesi için tedavi şarttır.

İkinci Evre: Bakterinin tüm vücuda yayıldığı dönemdir. Şankırın çıkmasından ortalama 1-6 ay sonra ateş, baş ve boğaz ağrısı, kas-eklem ağrıları, halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, bulantı kusma gibi belirtiler ortaya çıkar. İkinci evre boyunca deri döküntüleri ve/veya yaralar görülebilir.

Bu evre vücudun bir ya da birden fazla bölgesinde ortaya çıkan cilt döküntüleriyle başlar. Döküntü, birinci yara iyileştiğinde veya yara iyileştikten birkaç hafta sonra ortaya çıkabilir. Döküntüler pürüzlü, kabarık, kırmızı, kırmızımsı kahverengi benekler şeklindedir. El avuç içlerinde ve ayak tabanlarında sıktır. Genelde kaşınmaz ve bazen farkına varılamayacak kadar soluktur. Bu döküntülere benzer şekilde ağız, yutak ve genital bölge mukozasında gri-beyaz plaklar şeklinde lezyonlar da görülür.

Bu dönemdeki diğer bulgular: Bazı hastalarda sinir sistemi tutulumu, eklem, karaciğer, göz, böbrek tutulumu olabilir. Sifiliz bu evrede doğru tedavi edilmezse bir sonraki evreye ilerler.

Gizli ve Geç Evre: Gizli evre daha önce var olan bulguların kaybolmasıyla başlar. Sifiliz tedavi edilmezse herhangi bir bulgu vermeksizin yıllarca vücutta kalabilir. Tedavi görmeyen vakaların yaklaşık %15’inde, geç evre enfeksiyonun başlangıcından 10-30 yıl sonra çok daha ciddi olarak ortaya çıkabilmektedir. Hastada bu dönemde klinik bulgu olmasa da tanı testleri ile enfeksiyonun varlığı saptanabilir ve bu dönemde hasta bulaştırıcıdır.

Bu dönemdeki bulgular: Kas hareketlerinin koordinasyonunda güçlük, felç, hissizlik, körlük, ruhsal bozukluklar görülebilir.

Sifilizin geç evresinde hastalığa bağlı hasarlar görülür. Bu evredeki hasta bulaştırıcı değildir. Hastalık iç organlarda (kalp, karaciğer, beyin gibi) hasar yaparak ölüme sebebiyet verebilir. Tedavi edilmeyenlerde kalp ve damar tutulumu ve buna bağlı göğüs ağrısı ve infarktüs görülebilir.

Sifilizin her evresinde sinir sistemi tutulabilir ve bu tutulum belirtisiz olabileceği gibi şuur bozukluğu, felçler, yürüme ve denge bozukluğu, bunama, idrar kaçırma, konuşma bozukluğu gibi bulgulara neden olabilir.

Hamile sifiliz hastaları doğmamış bebeğine enfeksiyonu bulaştırabilir. Hastalık erken doğum, ölü doğum ya da düşük doğum ağırlıklı bebeğe neden olabilir. Gebelikte ve doğumda gerekli testler yapılmalı eğer test sonuçları pozitif ise acil tedaviye başlanmalıdır. Birinci veya ikinci evrede olan sifilizli anne tedavi edilmezse ölü doğum, düşük, erken doğum olabilir. Nadir birkaç vakada hiçbir anormallik görülmediği bildirilmiştir.

Annenin en bulaştırıcı olduğu dönem erken evredir Erken sifiliz evresinde bebeğe geçiş daha fazla olmaktadır. Sifilizli bir anneden etkenin fetüs dolaşımına geçişi, gebeliğin 9. haftasından itibaren başlar. Bebekte ilk 3 aydan itibaren bulgular ortaya çıkar. Etken gebeliğin 5. ayından sonra, fetüsün bütün sistemlerini sarar, fetüste konjenital sifiliz tablosuna neden olur.  Karaciğer-dalak büyümesi, sarılık, kansızlık, döküntüler, lenf bezi büyümeleri, göz-kemik tutulumları, menenjit, sinir felçleri görülebilir. Bu nedenle gebeliğin 5. ayından sonraki düşüklerde ve ölü doğumlarda daima sifilizi düşünmek gerekir.Doğum esnasında annenin genital bölgesinde şankr varsa, yani anne erken sifiliz 1.döneminde ise bebeğe bulaş olabilir. O zaman bebekte edinsel sifiliz belirtileri ortaya çıkar.Geç evredeki sifiliz bulguları 2. yaştan sonra görülür. Hutchinson dişleri denilen özel diş yapısı, duyma kusuru, mental gerilik (zekâ geriliği), semer burun görülür.

Enfekte bebek hastalık bulguları olmaksızın da doğabilir. Buna rağmen acil olarak tedavi edilmez ise birkaç hafta içinde ciddi sağlık problemleri gelişebilir. Tedavi edilmemiş bebeklerde katarakt, sağırlık ve konvülziyon (nöbet geçirme) gibi sağlık sorunları ortaya çıkabilir ve ölümle sonuçlanabilir.

Kardiyovasküler ve nörolojik komplikasyonların yanı sıra ölü doğum ve doğumsal sifiliz gibi sorunlu gebelik ve hastalıklı bebek doğumlarına da yol açabilmektedir.

Tanısı Nasıl Konur?

Sifilizin bulaşmasında, enfektif özellik taşıyan şankır, plak müköz ve kondiloma lata lezyonları rol oynamaktadır. Ayrıca sifiliz, kan yoluyla da bulaşabilirse de günümüzde kanların T. pallidum antikorları yönünden kontrol edilmesi nedeniyle, bu bulaşma yolu önemini kaybetmiştir. Tanıda, karanlık alan mikroskopisinden söz edilmekle birlikte, kullanım güçlüğü ve kesin tanı koydurmaması nedeniyle, bu yöntem yaygın olarak kullanılmamaktadır. Günümüzde tanı, serolojik temele dayanan nontreponemal (RPR, VDRL) ve treponemal (FTA-ABS, TPHA) testlerle koyulmaktadır. Gebe kadınlarda bu testlerin rutin olarak yapılmasında yarar vardır.

Tedavisi Nasıldır?

Tedavide doğru antibiyotik kullanımı önemlidir ancak tedavi enfeksiyonun neden olduğu hasarları geri çeviremez. Erken evre sifiliz için kısa süreli antibiyotik tedavisi yeterli iken gizli ve geç evre sifilizli hastalarda daha uzun süreli tedaviler uygulanır.

Sifiliz geçirmiş olmak bu hastalığa karşı koruyuculuk sağlamaz. Başarılı ve doğru bir tedavi uygulansa bile tekrar bakterinin alınması ile yeniden hasta olunabilir.

Penisilin bu hastalığın her evresinde başvurulan ilk seçenektir ve genellikle hastalığı başarıyla tedavi etmektedir. Tedaviden sonra hasta, nontreponemal testler olumsuz oluncaya dek, 3-6 aylık aralıklarla izlenmelidir. Testlerin olumsuzlaşması bazen uzun zaman (birkaç yıl) alabileceğinden, bu konuda sabırlı olmak gerekir.

Eğer gebeyseniz ve sifiliz hastasıysanız doğmamış bebeğinize enfeksiyonu bulaştırabilirsiniz. Sifilis erken doğum, ölü doğum ya da düşük doğum ağırlıklı bebeğe neden olabilir. Gebelikte ve doğumda hemen testlerinizi yaptırmalısınız ve eğer test sonuçlarınız pozitif ise acil tedavi almalısınız. Geç sifilizli annede fetüsün hasar görme olasılığı azalır. ümraniye escort Özellikle 4 yıldan sonra, tedavi edilmemiş sifilizde bile tehlike oldukça düşüktür. Uzun süre önce sifiliz geçiren, tedavi olmamış geç sifilizi olan anne gebe kalırsa sağlam bir bebek doğurabilir. Ancak bebek sağlam bile olsa sifilitik kabul edilerek tedavi edilmelidir. Enfekte bebek hastalık bulguları olmaksızın da doğabilir. Buna rağmen acil olarak tedavi edilmez ise birkaç hafta içinde ciddi sağlık problemleri gelişebilir. Tedavi edilmemiş bebeklerde katarakt, sağırlık ve konvülziyon (nöbet geçirme) gibi sağlık sorunları ortaya çıkabilir ve ölümle sonuçlanabilir.

Korunma Yolları Nelerdir?

Sifilizden korunmak için; mutlaka kondom kullanılmalı, şüpheli cinsel ilişkiden kaçınılmalı ve uzun dönemli, tek eşli cinsel ilişkiler tercih edilmelidir. Genital bölgede yara, akıntı veya kaşıntı gibi belirtiler gözlendiğinde uzman bir hekime danışılmalı ve cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır. Sifiliz testi pozitif çıkan anne bebeğini emzirmemelidir.

26
Makale / Saç ekimi ne kadar sürer?
« : 15 Ağustos 2021, 00:48:01 »


Saç Ekimi Kaç Seans Sürer ?

Saç ekiminin hem fiziksel hem de ruhsal olarak insan sağlığına etkisi çok olduğu için yaptıracak kişilerin kafasında sorular oluşmasına neden olur. Saç ekimi kaç seans sürer sorusuna cevap vermeden önce  en başında saç ektirecek kişinin dökülen saçlarını telafi etmek için kaç seans ve ne kadar greft ekilmesi gerektiği sorusudur.

Saç ekimi operasyonu için kişinin her açıdan kendisini hazırlaması gerekir. Bu kararı aldıktan sonra saç ekimi hakkında çok iyi araştırma yapılması gerekir, doğru hekim ve doğru saç ekim merkezi seçmek çok önemlidir. Saç ekim operasyonunu gerçekleştirecek olan doktorun mutlaka alanında uzman ve tecrübeli olması gerekir. Ayrıca saç ektirecek kişilerin doktorun kendilerini nasıl muayene ettiğine çok dikkat etmeleri gerekir. Çünkü saçın dökülme sebepleri kişisel özelliklere büyük fark gösterir. pendik escort Doktorun, saç ektirecek kişinin saç dökülme sebeplerini, saçın alındaki başlangıç çizgisini, kalan saç köklerinin sağlıklı olup olmadığını çok iyi analiz etmesi gerekir.

Ekilen saç kökü dokularına greft denir. Greft’lerin içinde tek bir saç kökü de olabilir birden fazla da olabilir. Seanssa, kişiye uygulanacak saç ekim operasyonu sayısıdır. Saç ekimi seansının sayısını, hastanın dökülmemiş kısımlardaki saç yoğunluğu belirler. Hastanın saç sıklığı ne kadar fazlaysa alınacak saç kökü de o kadar fazla olur. kartal escort Eğer saç seyrekse alınacak saç kök sayısı da ona göre azalır. Hastanın açıklığına göre bir seansta uygulanabilir, bu seanslar ihtiyaca göre 3’e kadar da çıkabilir.

Saç ekim operasyonunda ne kadar çok greft alınıp ekilebilirse o oranda doğal bir görünüme sahip olunur. Fakat daha fazla kıl kökü ekebilmek için var olan bölgeden alınacak fazla kök o bölgenin de seyrelmesine neden olur. Bu da sağlıksız bir görünüme yol açar. Yine saç ekim operasyonunda alınacak saç kökü sayısı saç ekim tekniğine göre de değişiklik gösterir. FUT tekniğinde alınacak saç kökü kişinin ensesindeki saç derisinin gevşekliği ve saçın sıklığıyla doğru orantılıdır. FUT tekniğinde kökler topluca alınıp ekildiğinden dolayı 2.000 ile 3.000 arasında sç kökü alınıp ekilebilir. FUE tekniğindeyse saç kökleri teker teker alınıp yine teker teker ekilir. FUT tekniğine göre çok daha uzun süren bir işlemdir. Yaklaşık 6 ile 9 saat arasında sürebilir. Tek seansta alınan kök sayısı 3.000 ile 4.500 greft arasındadır. İşlemin ardından istenilen neticeye ulaşılamamışsa birkaç seans daha uygulanabilir.

Saç ekiminde alınacak saç kökü sayısı kişinin saç yapısına göre değişir. Kişinin saç yoğunluğu ne kadar fazlaysa alınacak ve ekilecek kök sayısı da o kadar artar, saç ekim operasyonu daha başarılı olur. Saç ekiminde kökler alınırken çok dikkatli olmalı, sağlıklı bölgenin seyrekleşerek zarar görmesi engellenmelidir. FUE tekniğinde sağlıklı alandaki saç yoğunluğu fazlaysa 6.000, saç yoğunluğu azsa 2.000 civarında saç kökü alınabilir. Bir seansta 4.000’in üzeri saç kökü almak zordur ve hastanın buna kendisini hazırlaması gerekir. Uzman bir doktor, tecrübeli bir ekip ve kaliteli bir saç ekim merkezi ve hastanın sabırlı olmasıyla istenen başarıya hiçbir sorun yaşanmadan ulaşılır.

Çok sayıda saç kökünün ekilmesindense sağlıklı ve kalıcı bir saç ekim işlemi çok daha önemlidir. Dokuların ölmesine yol açmadan saç köklerinin dikkatlice alınması gerekir. altıntepe escort Doktorun, ekibin ve saç ekim merkezinin kalitesi işte bu noktada çok önem kazanır. Var olan saç köklerin çıkış yönü ve alındaki saç hizasının yüze uyumu ikinci önemli konudur. Alınan saç köklerinin tekli, ikili ve üçlü saç folikülleri olabilir. Bu alınan saç kökünün 2-3 katı fazla saç teli elde edilmesi anlamına gelir. Saç ekim işleri uzman bir ekip tarafından yapılırsa kellik sorununa 6-9 saat süren bir seansla son verilebilir.

27
Makale / Normal doğum nedir ve nasıl yapılır?
« : 15 Ağustos 2021, 00:47:39 »


Normal doğum nedir?

Normal doğum, doğumun mümkün olduğunca müdahale edilmeden gerçekleştirildiği süreçtir.  Bilimsel olarak; 37-42. gebelik haftaları arasında annenin kendiliğinden oluşan ağrılarıyla rahim ağzında açılma ve akabinde bebeğin ve eşinin doğum kanalından geçmesi ile meydana gelir.
Normal doğum nasıl yapılır?

Normal doğum 3 evreden oluşmaktadır.

Birinci evrede rahimde başlayan ve giderek sıklaşıp artan kasılmalar ile 14-18 saatlik süreçte rahim ağzının 9-10 cm’e kadar açılması beklenir. Bu süreçte annenin kasılmaları ve bebeğin kalp atımları düzenli aralıklarla monitorize edilir.
2. evrede ise bebeğin doğumu gerçekleşir.
3. ve son evrede ise bebeğin plasentası denilen eşinin doğumu tamamlanır.

Normal doğum belirtileri nelerdir? Normal doğum nasıl başlar?

Doğumun başlama sürecinde rahimdeki kasılmalarla birlikte rahim ağzındaki yumşaya bağlı olarak normal doğum belirtileri görülür. Nişan denilen sümüksü, kanlı bir lekelenme ile süreç başlar. Buna halk arasında ‘su gelmesi’ denmektedir. Bu durum bebeği 9 ay boyunca anne karnında darbelere karşı koruyan amniyon sıvısının bulunduğu amniyotik kesesinin açılması ya da geçmeyen düzenli ritmik kasılmaların başlamasıdır. ataşehir escort Bu belirtiler aynı anda birlikte olabileceği gibi ilerleyen doğum sürecinde de eşlik edebilir.

Normal doğum kaçıncı haftada olur?

Normal doğum 37. gebelik haftasının tamamlandığı, 42. gebelik haftasının bitiminden önce (260-294 günler arsı) herhangi bir zamanda gerçekleşebilir.

Normal doğum için hastada olması gereken kriterler nelerdir?

Takipler sırasında bebeğin gelişiminin normal sınırlarda seyrettiği ve annenin vücut yapısının uygun olduğu durumlarda normal doğumun gerçekleşmesi mümkündür.

Normal doğum kaç evreye ayrılır?             

Normal doğumun 3 evresi vardır. Birinci evre; düzenli kasılmaların başlamasından tam açılmaya kadar geçen süredir. Rahim ağzının tam açılması ile bebeğin doğmasına kadar geçen süreye 2. evre denir. kadıköy escort Bebeğin beslenmesini sağlayan plasenta denen eşinin doğması ile sonlanan süre ise 3. evredir.

Normal doğumun anneye faydaları nelerdir?

Normal doğum sonrasında anne daha hızlı ve kolay iyileşme süreci yaşamaktadır. Bu durum psikolojik olarak annenin, bebeğin bakımı konusunda kendisini daha faydalı hissetmesini sağlar. Ayrıca normal doğum yapan annelerde süt hormonu denilen oksitosin hormonu daha hızlı ve etkin salınmakta ve emzirme süreci daha kolay olmaktadır.

Normal doğumun bebeğe faydaları nelerdir?

Normal doğum ile dünyaya gelen bebeklerin doğum kanalından geçerken faydalı bakteriler ile karşılaşması bebeğin bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlar. Ayrıca bebeğin akciğerlerindeki amniyon sıvısının atılmasının kolaylaşması ile solunum sıkıntısı gelişme riski daha az görülmektedir.

Anne karnında bebek doğum kanalına ne zaman girer?

Doğum sürecinde tam olarak bebeğin doğum kanalına ineceği zaman belli değildir. Ancak genellikle gebeliğin 36-38. haftaları arasında myometrium denilen rahim kasları doğuma hazırlanır ve genellikle bu dönemde bebeğin doğum kanalına inişi başlar. Bu süreçte rahim ağzı yumuşamaya başlamış ancak yapısal bütünlüğü korunmaktadır. Doğum kanalına iniş tamamlandıktan sonra genellikle 2-4 hafta arasında doğum başlayacaktır. İlk doğumdan sonraki gebeliklerde kanala giriş ve doğum arasındaki zaman daha kısadır.

Normal doğum çok acı verir mi?

Doğum ağrısı kendine has özellikleri olan ve genellikle şiddetli olan bir ağrıdır. Annenin daha önce tecrübe etmediği bu uzun süreli ağrılı süreç annenin yorgun düşmesine de neden olabilmektedir. Günümüzde birçok merkezde epidural anestezi denilen bölgesel anestezi tekniği ile anne adayları için bu süreç daha ağrısız hale getirilmektedir.

Normal doğumda dikiş neden atılır?

Normal doğum sırasında genellikle ilk doğumunu yapan gebelerde doğumu gerçekleştiren hekim tarafından doğumu kolaylaştırmak ve daha kontrollü bir doğumu sağlayabilmek için vajinal açıklığın genişletilmesi amacıyla vajinal duvara epizyotomi denilen kesi yapılabilmektedir. kartal escort Bu kesi hattı bebeğin ve eşinin doğumunun ardından hekim tarafından uygun şekilde onarılmakta ve 1-2 hafta içinde hızlı bir şekilde iyileşmektedir.

Bebek doğum kanalına girdikten sonra sezaryen olur mu?

Normal doğum için takip edilen hastalarda annede ve bebekte gelişebilecek yeni ve acil durumlar nedeniyle sezaryen olasılığı vardır. Özellikle annenin doğum kanalıyla, bebeğe ait kısımlar arasındaki uyumsuzlukları öngörebilmek mümkün olmayabilir. Böyle bir durumda doğum duraklayabilir ve süre uzayabilir. Normal doğum için takip edilen her hasta da olası sezaryen ameliyatı için şartlar uygun olmalıdır.

Anne karnındaki bebek doğum pozisyonunu ne zaman alır?

Hamileliğin erken dönemlerindeki bebekler rahim içindeki kesede bol miktarda sıvı olması nedeniyle her pozisyonda durabilmektedirler. Çoğunlukla gebeliğin 31.  haftasından itibaren normal doğum için en ideal pozisyon olan yüzü arkaya dönük ve baş aşağı pozisyona geçmeye başlarlar.35. haftadan itibaren bebeğin pozisyonunu değiştirme ihtimali azalır. Bazı durumlarda bebek doğum başlangıcında dahi dönebilir.

Normal doğum yapanlar kaç gün hastanede kalır?

Normal doğum sonrası iyileşme süresi sezaryene göre çok daha kısadır. Kişiden kişiye değişmekle birlikte genellikle anneler 24 saat serviste takip edilir. Bu süreçte annenin ayağa kalkması, yemek yemesi, duş almasına izin verilmektedir.

28
Makale / Saç ekimi nasıl yapılır?
« : 15 Ağustos 2021, 00:47:21 »


Traşsız saç ekimi, gün geçtikçe gelişen plastik cerrahi teknikleriyle birlikte son dönemlerin gözde işlemlerinden biri olmayı başaran bir işlemdir. Bu işlem, esasında bildiğimiz tıraşlı saç ekim işleminde saçının büyük bir bölümü traşlanınca kötü durduğunu düşünen, dolayısıyla da işlemden kaçan hastalar için sığınacak yeni ve oldukça güvenli bir liman olma özelliği taşıyor. Bu yeni sayılabilecek operasyon yöntemi, aynı zamanda hastaların kafalarındaki soru işaretlerini ve endişeleri kaldırıyor.

İşlem, hastalarda doğal bir görünüm oluşturmakla kalmıyor, aynı zamanda hastanın operasyon sonrası sosyal hayatına devam etmesi için gereken süreyi de kısaltıyor. Ancak bu yöntem, tıraşlı saç ekimi işleminden daha uzun süren ve uygulanması da yine daha zor olan bir yöntem. Bu sebeple operasyonun ücreti de daha yüksek. ataşehir escort Yine de hastaların elde edecekleri doğal görünümü ve yaşayacakları rahatlığı da göz önünde bulundurursak, bu yöntemin saç ekimi işlemi yaptırmayı düşünen hastaların çoğu için makul ve iyi bir fırsat olduğunu söyleyebiliriz.

Özellikle uzun saçlı ve saçlarının belirli bölgelerinde seyreklik olan kadınların da saç ekim işlemini endişe duymadan gerçekleştirebilmeleri, traşsız saç ekimi işlemi sayesinde söz konusu olabilmektedir.

Traşsız Saç Ekimi Nedir?

Tıraşsız saç ekimi uygulamaları saçlarını tıraş etmek istemeyen kadınlar tarafından sıklıkla talep edilmekle beraber bazı erkekler için de oldukça önemlidir. Saç ekim işlemleri genelde tıraşlanmış bölgeler kullanılarak yapılmaktadır. Lakin bazı bireyler, saçlarının tıraş edilmeden ekim işlemine geçilmesini istemektedirler. Bu bireyler için geliştirilmiştir. Normal saç ekim teknikleri kullanılır. Tek fark saçların tıraş edilmeden ekilmesidir. Hem hasta hem doktor açısından zorlukları vardır. Traşsız saç ekimi kısmı saç ekimi ve tam traşsız saç ekimi olarak iki kısma ayrılır. Kısmi saç ekiminde sadece ense bölgesinden 10 * 5 büyüklüğünde bir alana tıraş yapılır ve bölgesel tıraşlama sayesinde bu alandan 1000 – 1500 arasında greftler çıkartılır.

Kısmi saç ekimlerinde küçük bir bölge tıraşlanarak seyreklikler giderilebilir. Ancak yoğun dökülmeler ve seyrelmeler için ya tam tıraş yapılmalı ya da işlemin tamamı tam tıraşsız olarak sürdürülmelidir. bostancı escort Tıraşsız ekim işlemlerinin tek farkı saçın 1 numaraya kadar kısaltılmadan uzun iken kaldığı durumda ekim işleminin yürütülmesidir. İşlem uzun saçlı bölgelerde yürütüldüğü için çok daha uzun sürmektedir. Tam tıraşsız saç ekimlerinde oluşabilecek saç kayıp riskleri tıraşlı saç ekimlerine nazaran daha fazladır.
Traşsız Saç Ekim İşlemi Nasıl Yapılır?

 

Öncelikle hekim, tıraşsız saç ekimi yaptırmak isteyen hastadan saçını biraz uzatmasını ister, hastanın saçının uzayacağı süre kadar beklenir. Hastanın saçının uzamasının istenmesindeki ana fikir, saçın donör(saç kökü alınan) bölgesinin normal bölgenin arasında gizlenmesidir.

Hastanın saçı uzadıktan sonra işlem, hastanın saç köklerinin alınacağı bölgenin belirlenmesiyle devam eder. Bu bölge, saçların güçlü bir şekilde yeniden çıkacağı bir bölge olmalıdır. Daha sonrasında ise cerrah, ekibinin yardımıyla birlikte hastanın donör bölgesinden belirlediği saç köklerini tek tek toplar.

Toplanan saçlar, köklerinde doku bulunduğu için, ekime hazır durumda değildir; bu sebeple bu saç kökleri temizlenerek yeni bölgeye ekime hazır hale getirilir. En nihayetinde ekime hazır hale getirilen saç köklerinin, ekim yapılacak bölgeye herhangi bir kesi açma işlemi uygulanmaksızın entegre edilmesiyle operasyon son bulmaktadır.

Operasyon, donör bölgeden saç kökleri teker teker alındığı ve aynı şekilde teker teker ekildiği için, büyük bir özveri, zaman ve sabır gerektiren bir yöntemdir. Bu işlemin süresi, tıraşlı saç ekiminden daha uzundur. Ancak işlem sonrası oluşan kızarıklık, kabarıklık gibi semptomlar tıraşlı saç ekimindekinden çok daha kısa sürelerde geçmektedir ve hastalar böylece sosyal yaşantılarına daha kısa sürede dönebilirler. Ayrıca tıraşsız saç ekim yönteminde kıl kökleri, hedeflenen bölgeye çok daha sık bir şekilde ekilebilir.

Saç Ekim Yöntemleri Nelerdir?

Saç ekimi işlemi, 3 farklı teknikle yapılabilir. DHI(Bahsettiğimiz tamamen tıraşsız yöntem), FUE(Kısmen tıraşlı) ve normal saç ekimi(FUT). Bu yöntemlerden en gelişmişi DHI yöntemidir, hiç traş gerektirmez. Bu üç saç ekim yönteminde de ekim bölgesi tıraş edilmeden saç ekimi yapılabilmesi mümkündür, ancak FUE ve FUT yöntemlerinde donör bölgenin tıraşı kesinlikle söz konusudur. DHI ve FUT yöntemlerinin kendi aralarında avantajlı ve dezavantajlı oldukları noktalar bulunmaktadır, ancak FUT yöntemi artık sağlık alanındaki yeni gelişmelerle birlikte eskisi kadar çok tercih edilen bir yöntem olmaktan çıkmıştır.

Tıraşsız Saç Ekimi ile Normal Saç Ekimi Arasındaki Farklar Nelerdir?

Tıraşsız saç ekimi, normal saç ekiminden farklı olarak herhangi bir tıraşlama işlemi yapılmadan uygulanan bir yöntemdir. Tıraşlı saç ekimi işleminde ise saçın donör bölgesi tamamen tıraşlanır, böylece işlemi yapan hekimin saç köklerini daha rahat görebilmesine yarar. Daha sonrasında yöntemin kısmen veya tamamen traşlı olmasına göre ekim yapılacak alan da traşlanabilir.

Tıraşlı saç ekimi işlemi hekim için daha kolaydır, ancak traşsız saç ekimi ise doğal görünümü koruduğu için hastaların genelde daha çok yararına olan ve hastalarda daha çok tercih edilen bir yöntemdir. Tıraşlı saç ekiminde saçlar, ekim yapılacak bölgede açılan kanala eklenirken; traşsız saç ekimi işleminde herhangi bir kanal açılmaz. Kıl kökleri cerrahın kullandığı cerrahi choi implant kalemiyle tek tek ekilir, böylece daha natürel bir görüntü elde edilmiş olur ve boşluklar daha sık bir biçimde doldurulur.

Ayrıca tıraşsız operasyondaki iyileşme hızı, normal saç ekimine göre daha yüksektir. Normal saç ekimi yöntemi saçlı deri alınıp, içindeki kıllar ayıklanarak gerçekleştirilir. Kısmen tıraşlı(FUE) ekim tekniğinde ise yalnızca donör bölgedeki saçlar 1-3 mm kısalığına kadar kesilir, saçlar yine DHI tekniğindeki gibi tek tek alınır. Saçlar çıkma yönünde ekilir.

FUE Saç Ekimi Nedir?

FUE(Foliküler Ünite Ekstraksiyonu) saç ekimi, normal saç ekiminden daha çok tercih edilen ve daha doğal bir görünüm sağlayan saç ekimi yöntemidir. FUE yöntemi de eğer ekim yapılacak hedef bölgede saçların aralarına rahatlıkla girilebiliyorsa tıraş olmadan yapılır, ancak saçların alınacağı kısım mutlaka tıraşlanır. göztepe escort Yani sadece donör bölge tıraşlanarak yapılır, kıl kökleri yine tamamen tıraşsız(DHI) olan yöntemindeki gibi tek tek alınır. Bu esnada kıl köklerinin zarar görmemesi çok önemlidir. Alınan kıl kökleri özel bir solüsyonda bekletilir, saç toplama işlemi bittikten sonra hedef bölgede kesi veya kanallar oluşturularak ekim işlemi yapılır.

FUE ve DHI Teknikleri Arasındaki Farklar Nelerdir?

Bu iki yöntem arasındaki ilk önemli fark, saçın ekilme yöntemidir. DHI yönteminde kıl kökleri hedef bölgede herhangi bir kesi veya kanal oluşturmadan choi implant adı verilen kalemle özel bir şekilde tek tek ekilir. FUE yönteminde ise kesi veya kanal oluşturularak kıl köklerinin ekim işlemi gerçekleştirilir.

DHI tekniğinde işlem sonrası iyileşme süresi, FUE tekniğine göre çok daha kısadır. Böylece hastalar daha hızlı bir şekilde normal hayatlarına dönebilmektedir.

DHI tekniği, daha hassas bir işlem olduğu için FUE işlemine göre daha yavaş ve daha çok zaman gerektiren bir işlemdir.

FUE tekniği daha geniş alanlara ekim yapılması için daha avantajlıyken, DHI tekniğinde ise daha sık bir şekilde saç ekimi işlemi gerçekleştirilebilir.

DHI tekniğinde saç kökleri alındıktan çok kısa bir süre sonra ekilir, bu sayede kıl köklerinin zarar görme ihtimali en aza indirgenmektedir. FUE tekniğinde ise toplanan kıl kökleri, özel bir solüsyon içerisinde bekletilmektedir.

DHI(Traşsız) Saç Ekim Yönteminin Dezavantajları Nelerdir?

Traşsız saç ekimi(DHI) yöntemi birçok yönden diğer saç ekimi yöntemlerine göre avantajlıdır. Ancak tabi ki bazı dezavantajları da bulunmaktadır. Bazı Dezavantajları:

DHI yöntemi daha maliyetli ve daha uzun süren bir işlem olduğu için diğer saç ekim işlemlerinden daha pahalıdır. İşlem yaklaşık 10-12 saat arası bir sürede gerçekleşmektedir.

Çok daha hassas bir işlem olduğundan dolayı zaman zaman operasyonu gerçekleştirecek cerrah için zor olabilmektedir.

DHI yönteminde alınan kökler bekletilmeden ekilir. Bu yüzden köklerin saçın kendi açısına uygun yerleştirilmesi çok daha fazla emek istemektedir.

Saçlar kazınmadığı için traşsız saç ekimi yönteminde operasyon sonrasında komplikasyon gerçekleşme riski tıraşlı saç ekim yöntemine göre daha yüksektir. ataşehir escort Bu yüzden traşsız saç ekimi hizmeti alan hastaların temizlik ve hijyene daha çok önem vermesi gerekmektedir.

29
Makale / Kalp & damar tıkanıklığı nedenleri?
« : 15 Ağustos 2021, 00:47:01 »


Damar tıkanıklığı nedir?

Damar tıkanıklığı, günümüzde ilerleyen yaşlarda ortaya çıkan tehlikeli bir hastalıktır. Vücudumuzda aldığımız oksijenden yediğimiz yemeklere kadar her şey kana karışıp dolaşım sistemi adını verdiğimiz binlerce damardan oluşan ağ tarafından hücrelere aktarılır.

Bu damar ağında sağlıksız beslenme ve yaşam nedeniyle oluşan plağı aterom ve kalıntıların arterleri tıkaması sonucu oluşan rahatsızlığa damar tıkanıklığı adı verilir. İnsan sağlığı açısından oldukça ciddi ve tehlikeli sonuçları olan hastalık olarak göze çarpmaktadır.

Söz konusu plaklar ve diğer kalıntılar, damarların sertleşmesine ya da daralmasına, kan dolaşımını yavaşlatıp buna bağlı olarak iç organlara yeterli oksijenin gitmemesine, kalp ya da beyne giden damarlarda kan pıhtılaşmasına sebep olup kan akışının durmasına neden olabilir.

Damar tıkanıklığı belirtileri nelerdir?

Damar tıkanıklığı, genellikle fark edilemez. Bu nedenle de tıkanıklığın ilerlemesi halinde kalp krizi ya da inme gibi insan hayatı açısından oldukça tehlikeli durumlar beklenmedik anlarda ortaya çıkabilir. istanbul escort Yavaş yavaş oluşan bu hastalık çoğunlukla 50 yaş üstü bireylerde belirti vermektedir. Çok az da olsa çocuk ve gençlerde de görülür. Damar tıkanıklığı belirtileri noktasında dikkatli olmak ve sağlıklı bir yaşam tarzını seçmek bu hastalığa yakalanmamak için en önemli faktördür.

Kalıtım, içki ve sigara kullanımı ile yanlış beslenmenin baş tetikleyicisi olduğu damar tıkanıklığı, ağır ağır ilerleyen tehlikeli bir sağlık sorunudur. Birçok belirtisi olsa da hastalar tarafından genellikle erkenden fark edilemez. Ancak bunun sonucunda insan hayatı için çok tehlikeli olan kalp krizi ve inme gibi şoklarla kendisini gösterebilir. “Damar tıkanıklığı nasıl anlaşılır?”, sorusu hangi arterde sorun yaşandığına bağlı olarak değişiklik gösterir. Bu bakımdan damar tıkanıklığı belirtileri dörde ayrılır:

Kalp damarlarında tıkanıklık belirtileri nelerdir?

Nefes aldıktan sonra akciğerlere dolan oksijen atardamarlar yoluyla kalbe gönderilir. Kanda biriken plakların koroner arterleri tıkaması sonucu ise göğüs ağrısı (anjina) denilen sağlık sorunu oluşur. Kalp kasının yeterli oksijeni alamaması sonucu oluşan anjina’nın belirtileri şöyle sıralanır:

Göğsün üstünde baskı oluşması, göğsün sıkışması
Omuz, kol, boyun, çene ya da sırt bölgelerinde baskı veya sıkışma
Hazımsızlık ağrısı
Fiziksel aktivitelerin ardından göğüs bölümünde oluşan ağrı
Nefes darlığı
Kalp ritmi ile alakalı düzensizlik ve diğer sorunlar

İnsanın bazı süreçlerde yaşadığı duygusal stres de anjinal ağrısı artıran unsurlar arasında gösterilir. anadolu yakası bayan escort Bu noktada kalp çevresinde bulunan en ufak kılcal damarın bile tıkanması, büyük sorunlara yol açabilir. Bu tip belirtiler ise nefes darlığı, uyku problemleri, halsizlik ve sürekli yorgun hissetme hali olarak sıralanabilir.

Beyin damarlarında tıkanıklık belirtileri nelerdir?

Koroner arterlerden farklı olarak oksijen yüklü kanı beyne nakleden boyun damarlarına “karotis arterler” ismi verilir. Damar tıkanıklığına neden olan sebeplerden dolayı bu arterlerin tıkanması sonucu inme tehlikesi yaşanabilir. Bunun daha da ileri sonucu olarak beyin damar tıkanıklığı ölüm riski taşır. Beyin damar tıkanıklığı belirtileri şu şekilde sıralanabilir.

Aniden ortaya çıkan güçsüzlük durumu
Yüz, kol ve bacaklar başta olmak üzere vücudun belli bölgelerinde uyuşma veya hareket yetersizliği
Konuşma sırasında zorlanma veya karşındakini anlayamama
Görme sorunu yaşama
Nefes almada sorun yaşama
Baş dönmeleri
Ayaktayken ya da yürürken denge kaybı yaşama ve beklenmedik şekilde oluşan düşmeler
Bilincin kaybolması
Aniden hissedilen şiddetli baş ağrıları

Kol ve bacak damarlarında tıkanıklık belirtileri nelerdir?

Aterom plaklarının kollara ve bacaklara oksijen götüren damarlarda oluşturacağı tıkanmalar tıpta periferik arter damar tıkanıklığı olarak adlandırılır. En fazla görülen tıkanıklık tipi olan kol ve bacak damar tıkanıklığı belirtileri ise kısaca şöyle sıralanabilir:

Kol ve bacaklarda hissizlik ve ağrı
Ayaklarda ve bacaklarda uyuşma hali
Ayaklarda ve bacaklarda üşüme
Bacak kasının zayıflamasıyla bacaklarda oluşan güç kaybı
Ayaklarda soluklaşma ya da kızarma gibi renk değişiklikleri
Ayak tırnaklarında yaşanan kalınlaşma
Ayakların üst kısmında ve parmaklarda bulunan tüylerin dökülmesi
Bacak ve ayak bölgesinde oluşan yaraların iyileşme süresinin uzaması
Ayak parmaklarında yaşanan ağrılar ve kangren halleri

Böbrek damarlarında tıkanıklık belirtileri nelerdir?

Dolaşım sisteminin en önemli organlarından birisi de böbreklerdir. avrupa yakası escort bayan Böbrekler, vücudumuzdaki kanı temizleyen bir süzgeç görevi görürler. Böbreklerin düzgün çalışması için hayati öneme sahip olan oksijenli kanı taşıyan damarlara “Renal arter” ismi verilir. Böbrek damarlarında yaşanacak bir tıkanıklık, organın fonksiyonlarının azalmasına ve hatta kaybetmesine neden olabilir. Erken evresinde çok fazla kendisini hissettirmeyen böbrek damar tıkanıklığı belirtileri ise şöyle sıralanır:

Sürekli hissedilen yorgunluk hali
Tansiyon yüksekliği
İdrara çıkma konusunda yaşanan değişiklikler
Mide bulantısı veya iştahsızlık
Ellerde ve ayaklarda oluşan şişlikler ile kaşınma ve uyuşma halleri
Konsantrasyon eksiklikleri
Toplardamarlarda tıkanıklık belirtileri nelerdir?

Damar tıkanıklığı çoğunlukla atardamarlarda görülür. Fakat toplardamarlarda da tıkanma görülebilir. Toplardamarlar, organlarda oluşan kirli kanı yeniden kalbe taşıma görevini üstlenir. Bu damarların içinde yaşanacak bir tıkanma kanın temizlenmek için kalbe gitmemesine ve birikmesine sebep olur. Bu birikim sonucu Derin Ven Trombozu (DVT) ortaya çıkabilir. Bu durumda damarda kanın koyulaşması sonucu kan pıhtısı oluşur. Bu kan pıhtılarının gevşek halleri, vücudun diğer bölgelerine sıçrayabilir. Akciğere ya da kalpte delik varsa beyne sıçrayan pıhtılar, ciddi hasarlara hatta ölüme yol açabilir. Toplardamar tıkanıklığı ve Derin Ven Trombozu’nun belirtileri şunlardır:

Bacaklarda ve bacaklarda bulunan toplardamar hattı üzerinde şişlik oluşması
Yürürken bacaklarda hissedilen ağrı ve güç kaybı
Bacaklarda oluşan şişliklerde yüksek sıcaklık
Bacaklarda renk değişiklikleri

Damarlarda tıkanıklık neden olur?

Belirtiler sonrasında merak edilen bir diğer konu da damar tıkanıklığı nedenleri… Ancak bunun için tek bir neden söyleyemeyiz; pek çok nedenden dolayı oluşabilir. Bu noktada fazla öne çıkan faktör ise yaşam tarzıdır. Düzensiz beslenme, kötü alışkanlıklar bu hastalıkta başrol oynar. Damar tıkanıklığının nedenleri şunlardır:

Kanda, LDL denilen kötü kolesterolün yüksek, HDL denilen iyi kolesterolün ise düşük seviyede bulunması
İnflamasyon, yani iltihap belirtisi olarak gösterilen C-Reaktif Protein seviyesinde yükselme
Yüksek tansiyon
Diyabet (şeker) hastalığı
Sigara kullanımı
Düzensiz beslenme ve obezite
Fiziksel aktivite konusunda yetersiz olma, hareketsizlik
Ailede görülen damar hastalıkları
Yaşlılık

Damar tıkanıklığı tedavisi nasıl gerçekleşir?

Damar tıkanıklığı kolay fark edilmeyip ağır ilerleyen bir hastalık olduğu için, önlemlerin çok önceden alınması gerekir. Özellikle gençlik çağında sağlıksız beslenme ve sigara kullanımı ilerleyen yaşlar için damar tıkanıklığı yaşanmasına sebep olabilir. Damar tıkanıklığına iyi gelen yaklaşımların başında yaşam tarzı değişiklikleri gelir: Düzenli spor ya da çeşitli fiziksel aktiviteler, sağlıklı beslenme ve yüksek kolesterollü besinlerden uzak durma ilk sırada yer alır. samandıra eskort Ayrıca sigara ve alkolden uzak durulması bu hastalığa yakalanmayı önemli ölçüde engeller. Bacaklarda yaşanan tıkanmaları düzelmesi için bacak damar tıkanıklığı egzersizleri yapılabilir.

Damar tıkanıklığı tedavisi konusunda tıbbi olarak da pek çok yöntem mevcuttur. Bunlardan ilki ilaç tedavisidir. Çeşitli tetkiklerin ardından damarlarda plak oluşumunu ya da kan pıhtılaşmasını önlemek için çeşitli ilaçlar verilebilir. Ek olarak, kolesterolü ve kan basıncını düşürmek için ilaçlardan yardım alınabilir.

Damar tıkanıklığı ameliyatla açılabilir. Damar tıkanıklığı ileri seviyedeyse anjiyoplasti ve bypass ameliyatı yapılır. Anjiyoplasti’de tıkalı damarlar mekanik olarak balon ile genişletilir ve açılır. Ülkemizde ve dünyada sıkça başvurulan bir yöntem olan bypass ameliyatıyla ise damar tıkanıklığı sorunu çözülür ve hasta hayatına normal bir şekilde devam eder.

30
Makale / Saç ekimi neden yaptırmalıyız?
« : 15 Ağustos 2021, 00:46:42 »


Sağlığımızı ilgilendiren her konuda çok titiz davranıyoruz, araştırma yapıp en iyi hastane en doğru doktoru bulmaya çalışıyoruz. Bu kişisel olarak hepimizi ilgilendiren bir durum. Saç ekimi işlemi de her ne kadar kozmetik bir işlem gibi görünse de güvenilir ve ehil ellerde yapılmadığı takdirde , hem estetik olarak kötü hem de sağlığımızı tehdit edecek sonuçlar doğurabilir. Doğru kararlar verebilmek için tüm bireylerin bilinçlenmesi , bilgilenmesi gereklidir.

Sağlık Bakanlığı bu konuda çeşitli yönetmelikler hazırlamıştır, belli şartlar ortaya koyarak bu şartlara haiz yerlerde saç ekimi işleminin yapılacağı bağlayıcı bir şekilde belirlenmiştir. Peki nedir bu şartlar?

Kısaca ve anlaşılır bir şekilde anlatmak gerekirse, birinci ve en önemli olan ; saç ekimi işlemi bir hastane veya tıp merkezi ortamında gerçekleştirilmelidir. Bunun çeşitli detayları vardır , ekim yapılan ortamın steril şartlarda olması , çalışan personelin sağlık kontrollerinin yapılmış olması , herhangi bir acil durumda gerekli ve yeterli acil müdahale ve tedavi hizmetlerinin sunulabilir olması olarak özetleyebiliriz.

Saç ekimi işleminin bir uzman doktor sorumluluğu ve gözetiminde yapılması diğer bir gerekliliktir. Saç dökülmesi olayına sadece ırsi olarak kabul edilip hiçbir araştırma yapılmadan direkt saç ekimi işlemine geçilmesi hatalı olabilir. ümraniye escort Doktorunuzun gerekli gördüğü durumlarda , saç dökülmesine sebep olabilen bazı hastalık veya sebepleri belirlemek adına çeşitli kan tahlil ve tetkikleri yapılabilir, gerekirse cildiye doktorundan konsültasyon istenebilir.

Nakil edilecek kök sayısının kesin olarak belirlenmesi ve bunun kişiye hiçbir şüphe bırakmayacak şekilde ispatlanması gereklidir. Yıllardır gözlemlediğimiz en büyük eksikliklerden biri, daha önce saç ekimi yaptıran kişilere ''size kaç kök nakli yapıldı ?'' diye sorulduğunda , kişinin net bir cevap verememesidir. ataşehir escort Bunun sebebi olarak büyük oranda kök sayısı hakkında hastaya net bir bilgi ve belge verilmemesi olduğunu tahmin ediyoruz. Bu sebeple bir operasyon notu şeklinde kaç kök edildiği yazılı belge olarak verilmeli hatta kişiden alınan saç köklerinin fotoğrafları kişinin yanında çekilerek kendisine verilmelidir.

İşlem sonrası kullanılacak olan ilaçlar da netice itibarıyla tıbbi ilaçlar olduğu için bir doktor tarafından reçetelenmelidir. Kişinin işlem sonrası yaşayabileceği sıkıntılar ve sorunlar her sağlık sorununda olduğu gibi bir doktor tarafından takip ve tedavi edilmelidir.

Daha önceki yazılarımı takip eden okuyucularımızın hatırlayacağı gibi, kişiye özel planlamanın öneminden sıklıkla bahsediyoruz. Kişiyi kendi özel durum ve şartlarında değerlendirmek gerekir. Oluşacak sonucu doktor önce kendi kafasında öngörebilecek yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmalı ve sonra bu öngörüyü hastasına net ve gerçekçi bir şekilde aktarabilmelidir Daha önce işlem geçirmiş benzer özellik gösteren hastaların (saç yapısı, rengi ,saç açıklığı oranı, greft sayısı) resimleri fikir verebilir. Ancak geniş bir hasta portföyü ve fotoğrafik dokümentasyonu olan, uzun zamandır saç ekim işlemi yapan merkezlerde bu tarz bir hizmet sunulabilir.

Saç nakli işleminin sonuçları en erken 6-7. aylarda görülmektedir. Bu zaman aralığını kendine bir kaçış fırsatı olarak görüp insanlara tutamayacakları vaadleri veren yerlerden uzak durulmalı , işlem sonrası takibin de aynı ciddiyette devamına önem verilmelidir.

Sonuç olarak; kurumsal bir kimliği olan, hasta memnuniyetini ve güvenliğini kendisi için birinci öncelik ve olmazsa olmazı olarak gören ,uzun zamandır saç ekimi yapan, engin bilgi ve tecrübeye sahip , saç ekimi camiasında kalıcı olan merkezlerde işlem yaptırmanızı önemle tavsiye ediyorum.

Saç ekiminde dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?

Saç ekimi bir yılda tamamlanan bir süreçtir. Saç ekimi yaptırmak isteyenlerin tedavi öncesinde ve saç ekimi sonrasında dikkat etmesi gereken birçok nokta bulunmaktadır. kadıköy escort Daha önceki yazımızda saç ekiminde dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgiler vermiştik. Saç ekimi sonrasında doktorunuz size yapılması gerekenler hakkında bilgi vermektedir ancak saç ekiminde dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri saç ekimi yapılacak yerin seçimidir.
Doğal görünümlü saç ekimi için neler yapılmalıdır?

Saç ekimi yaptırmak isteyenlerin en çok merak ettiği ve tarafımıza ilettiği sorulardan biri saç ekimim doğal görünecek mi olmaktadır. Saç ekimi yaptıranların en çok karşılaştığı olumsuz durumların başında çıkış yönünün yanlış hesaplanması, saç ekiminde fırça görünümü ve saç çıkış hattının yanlış çizilmesi ile saç ekiminin doğal görünüm vermemesidir. Doğal görünmeyen saç ekimi ile saç ekimi yaptıranlar istediği sonuca ulaşamamakta, yapılan saç ekiminden memnun kalmamaktadırlar. Saç ekiminde doğal görünüm yakalamak isteyen kişilerin alanında tecrübe sahibi kadroya sahip saç ekimi yapan hastaneleri tercih etmesi önerilmektedir.
En iyi saç ekim yöntemi nedir?

En iyi saç ekimi yöntemi kişiye ekilecek greft sayısına, kişinin cilt tipi, saç tipi ve tıbbi durumuna göre değişmektedir. Sizin için en iyi saç ekimi metodunun belirlenebilmesi için saç ekimi muayenesi olmanız gerekmektedir. En çok tercih edilen saç ekimi metotlarından biri olan safir saç ekimi metodu hakkında bilgi almak için safir saç ekimi nasıl yapılır, avantajları nelerdir yazımızı okuyabilirsiniz.

İstanbul Bağcılar’daki hastanemizde saç ekimi alanında uzman doktorlar ve tecrübeli medikal estetik kadromuz ile modern fue ve dhi yöntemleri ile saç ekimi imkânı sunmaktayız. russian teens Saç ekimi, saç ekimi yöntemleri ve saç ekimi fiyatları hakkında bilgi almak için hastanemiz medikal estetik servisini ziyaret edebilirsiniz. Saç ekimi hakkında diğer merak ettiğiniz konuları saç ekimi blog sayfamızdan, telefon numaramız veya whatsapp bilgi hattımızdan bize ulaşarak sorabilirsiniz.

Sayfa: 1 [2] 3